29 Haziran 2010 Salı

Avrupa Avrupa'ya Karşı...

2010 Dünya Kupası, son düzlüğe doğru hızlandı ve skor üretme konusunda daha cömert bir hal aldı. Ancak grup karşılaşmaları 1990 yılından beri maç başına en az gol olan turnuva olarak kayıtlara geçti. 1998 Fransa ile birlikte 32 takıma çıkan grup maçları içinde 101 gol ile en az gol atılan Dünya Kupası oldu 2010. Portekiz'in Kuzey Kore'ye attığı 7 gol olmasa belki de 100 gol barajı bile geçilemeyecekti. 48 maçta 2,10 gol ortalaması son 5 kupanın en düşük oranı.

Futbol severlerin bol gol ve şov beklentisi ile tv başına kuruldukları grup maçlarında bir kaç maç dışında beklentilerini karşılayamamalarının en önemli sebeplerinden birisi kıta Avrupası futbolunun neredeyse tüm takımlar tarafından uygulanmaya çalışılması.

Kıta Avrupası futbolu, dörtlü defansın önüne bir ya da iki çapa koyan, özellikle orta alanı ve kanatları rakip ataklarda defansın içine gömülen, yediğinden fazlasını atmaktan ziyade önce savunma güvenliğini ön plana çıkartan bir yapı. Bu yapı içinde yaratıcı oyuncuları eski "10 numara" yeri olan forvet arkası yerine kanatlarda görevlendiren bu yapı Şampiyonlar Ligi'ni alan İnter'in oyun yapısını andırıyor.
Futbol zihniyeti olarak izleyiciyi cezbetmesede, 1990'dan bu yana Dünya Kupalarında başarılı olan sistemin bu olduğu ortada. Bir kaç istisnası dışında Afrika'ya katılan 32 takımın neredeyse tamamı bu "kıta Avrupası futbolunu" oynadı. İspanya, biraz Arjantin ve Şili bu anlayışın biraz daha yumuşak halini oynuyor. İngiltere ise Ada futbolunun miadını doldurduğunu yine acı bir tecrübe ile öğrenmesine rağmen önümüzdeki kupanın en büyük favorisi olma özelleğini kaybetmedi.

Avrupa futbolunu, Avrupa dışı takımlar oynamaya başlayınca ortaya Avrupa takımları ile ilgili bir çok defo ortaya çıktı. Bu defoların başında 3. bölge denen hücum hattında yaratıcılık sorunları geliyor. İşin defansif kısmını tüm takımların aşağı yukarı iyi yaptıkları az gol ortalamasından belli oluyor. Fark yaratan şey hücum aksiyonlarında bireysel yeteneklerin skor üretmede sorumluluk aldıklarından, takımın geri kalanın ona yeterince yardımcı olması ve gole giden yolu bir şekilde açması oluyor.
Brezilya'nın 1994 yılından beri "Almanya"vari oyunu 16 yıldır istikrarlı bir çizgi gibi devam ediyor. Samba yapmayan sambacıların kazandığı 1994 Dünya Kupası 1970'ten beri kupa kaldıramayan takıma kupa kaldırtmıştı kaldırmasına ama en çok eleştriyi de Brezilya'lılardan almıştı Carlos Alberto. Aynı sistem ile Fenerbahçe'yi de şampiyon yapmıştı. Yıllar yılı "güzel oyun" diye sahneye çıkanların, Mehmet Demirkol'un tabiri ile "aldatılan güzel kaldın" olmaktan vazgeçti bu turnuvada pek çok takım. Hollanda'dan inanılmaz bir hücum futbolu bekleyenlerin hayal kırıklığına uğramasının sebebi de biraz sonuç odaklı futbolun ön plana alınması.

Brezilya'dan sonra bu dönüşümü tamamlayan Avrupa kıtası dışındaki temilciler oynadıkları zevksiz oyunla aldıkları puan arasındaki ters orantıyı keşfedince Avrupa temsilcilerini adeta kendi silahı ile vurdu.

1990 yılından bu yana yapılan 6 turnuvayı incelediğimizde ortaya Avrupa takımları için oldukça karamsar bir tablo çıkıyor. İtalya'daki kupada Avrupa takımları 13 takım ile temsil edildi ve 10 takım 2. tura yükselme başarısı gösterdi. Yeni Kıtada 1994 yılında yapılan kapılan kupada Avrupa kontenjanı yine 13 takımdı ve yine 10 takım 2. turdaki yerlerini aldı.
Zidane'ın kupası olan 94 Fransa'da 32 takımlı turnuva için Avrupa'ya ayrılan kontenjan 15 oldu ancak 2. tura yükselen takım sayısı önceki 2 kupa gibi yine 10 oldu. Dünya Kupalarının bekli de bizim için en güzeliydi 2002. Şenol Güneş yönetiminde 3. olan takımımızın katıldığı kupada 14 Avrupa takımından biriydik ve diğer 8 Avrupa takımı ile birlikte bir üst tura çıktık.

2006 Almanya istatistiklerin doğruluğuna gönderme yaparcasına ağırladığı 14 Avrupa takımının 10 tanesini yine 2. tura gönderdi. Aradan geçen 4 yıl Avrupa'nın kontenjanından 1 eksiktirken, 2. tura çıkan takım sayısında ise adeta rekor kırdırdı ve sadece 6 (altı) takım çeyrek final için mücadele etme şansını yakaladı. Bu %46'lık başarı oranı son beş turnuvanın en düşük oranı olmakla birlikte, son şampiyon İtalya, Beşiktaş'tan bile kötü yönetilen Fransa evlerine erken dönen favoriler olarak tarihe geçtiler.

İster Avrupa'nın çöküşü olarak değerlendirelim istersek kıta Avrupası futbolunun zaferi olarak, kesin olan birşey var ki fevri, disiplinsiz yıldızlarla maç kazanma devri yavaş yavaş sona eriyor. Almanya gibi bir makina içine serpiştirilmiş disiplinli bir Mesut'un neler yaptığı ortada. Mesut ya da o muadilde disiplinli ve takım ile birlikte hareket eden yaratıcı oyuncusu olmayan 7 Avrupa takımı çeyrek finale çıkma mücadelelerini evlerinde izledi.

Güney Amerika takımlarının Avrupa futbolu ile yoğrulmuş futbolcuları Avrupa'yı vurdu. Uzak Doğunun temsilcileri futbolcu ihracatının meyvelerini toplamaya başladı. Tek Afrika temsilcisi Gana, Afrikanın en Avrupayi takımı olduğu için çeyrek final oynama hakkı kazandı.

Yıl 2010, yer Güney Afrika. Avrupa Avrupa'ya karşı.

1 yorum:

Aykut dedi ki...

Dünya kupası diye başladı copa america diye devam ediyor.