14 Ağustos 2012 Salı

Batuhan Meselesi mi Yönetim Felsefesi mi?

Futbolu tüm dünyanın en sevilen oyunu yapan iki önemli özellik var. Biri basit olması, herkes tarafından kolayca anlaşılması. En karmaşık kuralının ofsayt olduğu bir oyundan söz ediyoruz sonuçta. Futbolu çekici kılan bir diğer özellik ise tahmin edilmesinin zorluğu. NFL'in mottosu olan "herhangi bir pazar günü herhangi bir takım herhangi bir takımı yenebilir" futbol için de geçerli. 

Avrupa, futbol ve futbol temalı ürünlerin ihracı ile sanayi devriminden sonra ortaya çıkan tüketim toplumunu bir başka yerinden yakalamış oldu. Her ne kadar kapital düşünce temelinde "dürüstlük" gerekli yetkinliklerden birisi olmasada "dürüst" olan tercih edilirlikte bir adım önde. Ülkemizin futbol algısı da "batının iyi yanlarını alalım" kafasının bir tezahürü.

Onlar gibi yapmaya çalışıp yapamayan, yaptığını sandığını da sürdürülebilir kılamayan bir futbol dünyamız var. Pek çok Avrupa kulübü bizim Süper Kupamıza denk gelen organizasyonlarını adına taraftar dedikleri "yeni pazarlar da" yaparken biz 2 sezonluk Almanya maceramızdan sonra biz bize yeteriz diyerek yine Anadolu'nu bağrına döndük.

Futbolumuzun dönüşleri, söylenen sözler istikametinde olsaydı ne Terim ve Güneş tekrar takımlarının başına dönerlerdi, ne Baliç Sarı Kırmızı kefen giyerdi, ne de Batuhan Karadeniz Beşiktaş'a kral olmak için gelebilirdi.

Ama 3 sezonluk sözleşme sürecinde profesyonelliği sözleşme yenileme sürelerinde hatırlayan bir futbolcu yapısını yöneten yöneticilerin farklı olmasını beklemek saflık olur. Durum böyle olunca tüm ilkeler, tüm vizyon ve misyon, tüm duruşlar "takımın menfaati için" unutulabiliyor.

Beşiktaş bugün Batuhan Karadeniz ile 1 yıllık sözleşme imzalı. Henüz 21 yaşında Edirne'nin batısında olgun, doğusunda genç bir oyuncu adını futbol dünyasına duyuran takıma geri döndü. Batuhan'ın futbol geçmişi ve izlemeye başladığımızdan bu güne kadar ki gelişimi göz önüne alındığında neden döndü Beşiktaş'a denilebilir. Eskişehir'de geçirdiği 2 sezonda gösterdiği hangi performans onu Beşiktaş'a tekrar getirdi o da tartışılır. Batuhan Beşiktaş patentli bir oyuncu olmasaydı gösterdiği performans onu Beşiktaş'a getirebilir miydi?

Dikkat ettiyseniz şu ana kadar yazılanların hepsi Batuhan'ın normal bir futbolcu olduğu ve sağlıklı bir ruh yapısına sahip olduğu varsayımı üzerine kuruldu. Peki gerçekten öyle mi?

Henüz 15 yaşındayken Man City tarafından istenen Batuhan transferi o zaman gerçekleşseydi Balotelli bu kadar popüler olabilir miydi acaba?

Sevgili Erman Yaşar, Batuhan konusunda hafızaları tazeleyen ve benim deginmediği kısımları çok güzel özetleyen bir yazı kaleme almış. 

Higuain'e neden pas vermediğini soran basın mesubuna "Kral yapmayacaksın, kral olacaksın" dediğini hatırlatmış, üstüne U17 Avrupa Şampiyonluğna gittiğimiz maçta sadece penaltı vuruşunu laubalice kullanmayıp üstüne bir de atacağı köşeyi kaleciye göstermesinden, o maç için canını dişine takan arkadaşlarına yaptığı saygısızlıktan da bahsetmiş.

Devamını okumak isteyenler buradan takip edebilir.Erman Yaşar yazının başlığını da "Aşk Herşeyi Affeder Mi?" diye koymuş. Belki aşk herşeyi affetmez ama kaybedecek bir şeyi olmayan bir yönetimin affettiği kesin.

Batuhan ucuz bir kumar, düşük maliyete alınmış bir risk, "ya tutarsa" tavrı değil yönetimin düşündüğünün aksine. Batuhan kötü gittiğinde bir bardak suya damlayan mürekkep. Takımın tüm ahengini, tüm dokusunu baştan aşağı bozabilecek bir karakter.

"Naber lan Guti?" muadili lafları bir kaç ay söylemeyecek belki ama hepimiz biliyoruz ki içinden küfredecek her söyleyemediği lafta.

Bu transferde asıl konuşulması gereken Batuhan'dan ziyade tüm bunları en az benim ve Beşiktaş taraftarı kadar bile yönetimdir. Egemen, Ernst gibi takımdan gönderilen oyuncular için ekonomik bir mazeret ile olur veren taraftar için bir sonraki adım Quaresma'nın affıdır.

Çünkü Batuhan'ı almak, var olduğu kulübün ismini bile söylemekten imtina eden ve "o kulüp" diyen oyuncuyu takıma tekrar eklemek bir felsefedir ve bu felsefeye göre tüm göstergeler ekonomiktir. Ekonomik göstergelerin işlediği yerde Quaresma'nın tek başına antrenman yapması akıl almaz bir mantık hatasıdır.

İçi boşaltılan kavramlardan biri de Feda oldu bu sezon. Pozitif önyargı ile göreve gelen Fikret Orman ve ekibi  ne yapsalar kabuldü ancak yaşanan süreç ortaya koyuyor ki yalılar aynı manzarayı görüyormuş.

Feda reklamı ile girilen yılda "kral olma" amacından ziyade "kral yapma" amacı olanlar ile başarı gelecektir.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Seyircide 10. Bilet Fiyatında 3. Sıradayız


Zaman zaman hazırladığı ilginç raporlar ile ilgi çekici notlar paylaşan UEFA'nın kulüp lisanslama sistemi ile ilgili yaptığı rapor medyada az da olsa yer bulmuştu. Ancak hesapların kesinleşmemiş ve onaylanmamış olması nedeni ile 2010/2011 sezonu verilerini içiyor bu rapor.

Raporun orjinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.

Rapor her bir konu başlığı ile ayrı bir yazı konusu ancak en ilgi çekici kısımlardan biri stadların doluluk oranları ve ortalama bilet fiyatları.

Stad doluluk oranında aşağıdaki tablodan da görebileceğiniz gibi 11. sıradayız. Stadyuma gidip keyifli bir hafta sonu geçirmek alışkanlığımız yok. Listeye baktığınızda bizden aşağıda kalan ülkelerin nüfusu İstanbul'dan az. İlk 5 sıranın kimseyi şaşırtmaması gerekli. Hatta Almanya 1. sıra için önümüzdeki yıllarda da en büyük aday.

Avrupa stadyumları 2010-2011 sezonunda 90milyonun üstünde misafire ev sahipliği yaparken,ortalama seyirci sayısına baktığımızda Avrupa'nın en üst düzey 5 ligi arasında sayılan İngiltere, İspanya, Almanya, İtalya ve Fransa liglerinden sadece Bundesliga ve Premier Lig ortalama seyirci sayısını artırmış. Diğer 3 ligde ise gerileme dikkat çekiyor. Euro 2012 için inşaat edilen stadyumlar ve bu stadyumların kapasiteleri sayesinde Polonya'daki ortalama seyirci sayısı ise bir sezon öncesine göre %62 artmış durumda ancak bunun turnuva sonrası devam edip etmeyeceği merak konusu. Ne de olsa en gözde oyuncuları yurtdışında lejyoner olarak oynuyor.

2010-2011 sezonunda 128 kulübün seyirci ortalaması bir sezon öncesine göre %20'den fazla artış gösterirken, 229 kulübün ise %10'dan fazla gerilediği ortaya çıkıyor. Türkiyedeki seyirci ortalaması ise bir sezon öncesine göre yüzde %3 yükselmiş durumda. Sponsora verilen biletler hesaba katıldı mı bilemiyoruz tabi.

Ortalama seyirci sayısına genel olarak bakıldığında başta Polonya olmak üzere komşularımız Gürcistan ve  Azerbaycan, Makedonya, Galler, Slovenya liglerinde seyirci artışı %20'den fazla olarak gözüküyor. 

İrlanda, İsveç, Estonya, Belarus, Macaristan, Bosna, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Moldova, Lüksemburg, Danimarka liglerinde ise önemli bir düşüş yaşanmış. Bu liglerde bir sezon önceki sezona göre taraftar ortalaması %10'dan fazla azalmış. Özellikle Kuzey Ligleri ile Yunanistan'daki bu büyük gerileme bu listede dikkatlerden kaçmayan bir diğer istatistik.


Ortalama bilet fiyatlarına baktığımızda İngiliz ve İspanyol kulüplerinin diğer ülkelere oranla açık ara önde olduğunu görüyoruz. Bir İngiliz ya da İspanyol takımının kendi sahasında oynadığı bir maçta sattığı ortalama bilet fiyatı yaklaşık 50 € iken geriye kalan hiçbir Avrupa ülkesinin bu alandaki ortalamasının 35 €'yu geçememesi, aradaki farkı açıkça ortaya koyuyor. 

Bu kategorideki en verimli ülke ise Almanya. Maç başına kişi başına ortalama 30 €'ya bilet satan Bundesliga ekipleri, bunun yanında da yukarılarda verilen tablodan da görülebileceği üzere 42 bin 665 ortalamasıyla Avrupa'nın en dolu stadyum oranına sahip ligini oluşturuyor. 

İtalya'da bu rakam 20 € iken, Fransız ekiplerinin maç biletleri ise yaklaşık 18-19 €'dan alıcı buluyor. 

Maç başına seyirci ortalaması sayısında 11.013 ile 10. sırada bulunan Türkiye ise bilet fiyatı konusunda pahalılık bakımından 3. sırada yer alıyor. Süper Lig'de ortalama bir maç bileti 34 €'dan alıcı buluyor. Bunda arz talep dengesinin de etkisi büyük. seyirci az olduğu için mi bilet fiyatları yüksek yoksa bilet fiyatları yüksek olduğu için mi seyirci sayısı düşük tavuk yumurta teoreminin bir başka boyutu bu.


Aslında fazla söze de gerek yok. Tribüne neden insanlar gitmiyor? Tuvaleti olmayan, stada gelmiş insanlara bir adet suyu 5 TL'den satan, girilemeyen, girilse de çıkılamayan acayip bir ülkeyiz. Ve tüm bu rezilliklere Avrupa'nın en yüksek 3. fiyatını istiyoruz.

Stadlara giden 11bin kişiyi tebrik etmekten başka birşey gelmiyor elden.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Fransa Yayın Gelirleri Dağılımı (2011-2012)

Fransa kendi içinden sürpriz bir şampiyon daha çıkarttı geçtiğimiz sezon. Kendini yeniden tanımlama ve konumlandırma konusunda elinden geleni ardına koymayan bir Paris SG'nin domina ederek kazacağı bir lige çomak soktu Montpellier.

Ligi şampiyon bitirmesine rağmen Montpellier yayın gelirlerinin dağılımında ancak 6. sırayı alabildi. Fransız modeli yayın gelirleri dağılımı belki de en adil diyebileceğimiz sistemlerden biri. 

  • Gelirin %50'si lige katılan 20 takıma eşit olarak dağıtılıyor. Takım başı 12,7 mio €. 
  • Kalan %50'nin yarısı takımın sezon içinde gösterdiği performansa göre -ki Montpellier bu sezon 18.2 mio € aldı- , 
  • %5 ise kulübün son 5 yıl içinde gösterdiği performansa göre dağıtılıyor. 
  • Geriye kalan %20 ise kulüplerin 5 yıldaki seyirci ortalamasına göre paylaştırılıyor.



Fransa sürpriz şampiyon çıkartma konusunda uzman bir lig. Hal böyle olunca son şampiyonun son 5 sezon performansında aldığı pay ancak yarım milyon € oluyor. Ayrıca küme düşen takımlara o sezon için performans primi verilmemesi de oldukça tartışılır. Bence güzel uygulama.

Hangi modelin daha iyi olacağını daha çok konuşacağız belki ama bizim en çok kazananımız bu liste de 9. sırada ancak kendine yer bulabiliyor.

Facebook Futbol Endeksi (Nisan 2012)

Sosyal medya konusunda pek çok tez, bu mecranın çok güçlü olduğuna vurgu yaparak tamamlar son paragrafını. Artık insanlar bir konu hakkında bilgi sahibi olmak istediklerinde, gazetelerin internet sayfaları yerine Twitter ya da Facebook'a göz atıyor, en hızlı bilginin bu kanallardan geldiğini düşünüyor ve doğruluğu konusunu pek de dert etmiyor.

Bu sosyal medya futbol kulüpleri için de taraftarına dokunma noktası bir nevi. O takımın Facebook sayfasına yorum yazan kişi bu yorumun birileri tarafından okunacağına emin ve psikolojik olarak altına olumsuz bir yorum da alsa okunan ve üstüne yorum yapılabilen bir şeylerden söz etmiş olmanın mutluluğunu yaşıyor.

Nisan ayı verilerine göre Facebook 838milyon kullanıcıya sahip ve bu toplam internet kullanımının %40'ına tekabül ediyor.Bu kullanıcıların 189 milyon tanesi tuttuğu kulübü Facebook üzerinden de destekliyor. Facebook'ta orjinal hesabı olan kulüplerin fan sayılarını Forbes listelemiş. İlk 10'da iki Türk takımı var. 


1 Ağustos 2012 Çarşamba

Futbol Taraftarı Harcama Eğilimi Anketi


Futbolun geldiği noktada taraftarın tanımlaması da değişti Eskiden atkısını boynunu dolayıp, dilinde tezahurat ile stadlarda yerini alan kişiler taraftar iken; yeni dünyanın yeni futbolu yeni bir taraftar modellemesine ihtiyaç duydu. Rekabet için kulüplerin daha fazla kaynağa daha fazla kaynak için de daha fazla harcama taraftara ihtiyacı var.

Futbol kulüplerinin gelirleri üç ana başlık altında toplanır. Yayın gelirleri, maç günü gelirleri ve ticari gelirler. Yayın gelirleri ülkemizde son dönemlerde kulüplerin ana gelir kaynağı olurken Fenerbahçe ve Galatasaray yeni stadları sonrası maç günü gelirlerinde de hayrı sayılır bir gelişme sağladı ancak yayın gelirleri yayıncı kuruluşun verdiği para, maç günü gelirleri ise stadın kapasitesi ile sınırlı. Durum böyle olunca ticari gelirler doğrudan kulübün sunduğu hizmet yelpazesi ile sınırlı oluyor ve diğer iki gelire göre artırılması görece daha kolay. Ancak ülkemizde bu sınırlı kalıyor.

İnternet üzerinden yaptığımız “Futbol Taraftarı Harcama Eğilimleri” anketi ile futbol taraftarına 20 tane basit soru sorduk. Genel olarak kulüplerinin ticari gelirlerini oluşturan unsurlar hakkında neler düşünüyorlar öğrenmeye çalıştık.

Öncelikle anketimize katılan ve tüm sorulara cevap veren 2830 kişiye teşekkür ediyoruz.

Anketimize katılan insanların sadece %43,68’inin evinde Lig TV var.Geri kalan %56,31 maçları ya canlı takip etmiyor ya da başka yerlerde başka şekillerde taraftarı olduğu takımın maçını izliyor.  Gelir düzeyinin yayın abonesi olmak ile doğrudan bir bağlantısı görünmüyor. Aylık geliri 0-1000TL olanların %23,05’i yayın aboneliği bulunurken , aylık geliri 5000-15000TL olanların sadece %18,18’i yayın aboneliği sahibi.


Kongre üyeliği ve kulübün geleceğinde bir oyla da olsa söz sahibi olma durumunda ise taraftarın oldukça çekingen oldukları görünüyor. Ankete katılan 2830 kişiden tuttuğu kulübün kongre üyesi olanların sayısı 252.  Bu da ankete katılanların sadece %8,93’ü demek. Ve kongre üyesi olanların %92’sini de Trabzonspor, Fenerbahçe ve Beşiktaşlılar oluşturuyor.

Kongre üyeliği taraftarlığın belki de bir adım olarak tanımlanabilir. Kulübün başkanını seçmekten tutun da yönetimin mali ve idari açıdan ibrasına kadar pek çok hak tanıyor. Bu hakkı kullanması konusunda taraftarını işin içine katmak konusunda en rahat davranın kulüp Trabzonspor.  En uygun giriş ücreti, en uygun aidat ve en az prosedür Trabzonspor’da. Beşiktaş ise yeni yönetim ile birlikte yeni bir yapılanma istiyor. Bu sebeple 2binTL olan giriş ücreti 1.200TL’ye düştü. Yetmez ama evet denilebilir bu karar için.

Taraftarı olduğunuz kulübün kombine kartına sahip misiniz diye sorduğumuz 2830 kişiden sadece 968 kişinin cevabı evet oldu. Bu da toplam içinde %34,32’ye denk geliyor. İlk bakışta bu oran düşük görünse de aslında oldukça makül ve kabul edilebilir bir oran.


Bir kulübün satabileceği kombine kart miktarı stadının kapasitesi ile sınırlı iken sahip olduğu taraftar bundan çok daha fazla. Kulüplerin önemli gelir kaynaklarından biri olarak sadece kasaya giren para değil aynı zamanda birlikte başarma güdüsü için de önemli seyirci. Seyircisiz maçlarda evsahibi takımlarım kazanama oranı seyircili maçlara çok daha düşük. Bunda ana faktörlerden biri de taraftarın takım ile birlikte oluşturduğu sinerji. Bizim gibi duygusal yaklaşımı yüksek ülkelerde taraftarın baskısı sonucu alınmış pek çok maç arşivlerde.

Kulüplerin bir diğer gelir kaynağı da yurtdışında yıllardır uygulanan ama ülkenizdeki mazisi çok eski olmayan taraftar ve kredi kartları. Bu kartların taraftara sunduğu ayrıcalık arttıkça sahip olma sayısı da artacaktır. Ama mevcut durum içinde taraftarı olduğu kulübün kredi kartına sahip olanların sayısı anketimizde yüksek sayılabilecek bir oranda. Cüzdanında taraftarı olduğu kulübün kartı olan futbolseverlerin sayısı ankete katılanların %42,27’si oranında.  Peki bu kartlar kulübe ne kazandırıyor. Kart uygulamasında Fenerbahçenin açık ara üstünlüğü görünüyor. Asnkete katılan Fenerbahçe taraftarının %70’inin cüzdanında takımına ait bir kart bulunuyor. Onu %47 ile Galatasaray taraftarı izliyor.

Özellikle Bonus ile ortak yapılan taraftar kart projelerinde, o kart ile yapılan her 1000TL’lik alışverişin 3TL’si  kulübe kaynak olarak gidiyor. Ayrıca kart sahipleri bilet almada öncelik, kulübün mağazalarında ek taksit, kongre üyeliğinde taksit imkanı gibi bir takım avantajlara sahip olabiliyor.

Kulüplerin en az gelir beklediği ve haliyle en az sattığı şeylerden biri de kulüplerin telefon hatları. Anketimize katılanların sadece %18’i kulübünün telefon hattını kullanıyor. Anketimiz internet üzerinden yapıldığı için bu sayının normal bir anket yönteminde çok daha düşük çıkacağı muhakkak.


Örneğin Beşiktaş geçtiğimiz sezonun ilk 9 ayında iletişim faaliyetlerinden (KartallCell, modem, internet) satışından 637binTL gelir elde etti. İlk bakışta yüksek bir rakam olarak görünsede toplam gelir içindeki payı %5 civarında kalıyor. Tüm operasyonun operatör üzerinden döndüğü bir sistemde kulüplerin net kar marjının %1-2 arası olduğu düşünülürse Beşiktaş’ın sadece malın satışından karı 6,3binTL oluyor.

Kulüplerin resmi yayın organlarına düzenli abonelik yaptıran taraftar sayısı ankete katılanların %26,52’si düzeyinde. Burada bu yayın organlarının kalitesinden ziyade taraftara ulaşmada kullandıkları yol çok önemli. Ayrıca bunu bir para kazanma aracı olarak mı kullanacaklar yoksa taraftar ile kulüp arasındaki bilgi akışını düzenleyecek ve yoluna koyacak bir araç araç olarak mı kullanacaklar?


Peki bir taraftar neden kulübünün yayın organı yerine medyadaki diğer seçeneklere yönelir? Burada ayrım dergilerin içeriğinin futbol taraftarını cezb etmemesi. Futbol taraftarı genel olarak mümkünse yarın ki gazeteyi şimdiden okumak isterken aylık bir dergiyi takip etmek konusunda isteksiz oluyor.

Kulüplerin ticari gelirlerinde en fazla yer tutan ürün forma. Anketimize katılanların %56’sı bir seon içinde bir ya da fazla forma ile kulübüne destek oluyor.  Asla forma almayacağını söyleyenlerin oranı ise %5. Ankete katılanların %39’u ise 2 ya da 3 sezonda bir forma satın alarak kulüplerine destek oluyorlar.

Forma alarak takımına destek olma konusunda Fenerbahçe %59 ile birinci sırada. 100 Fenerbahçe taraftarından 59 tanesi her sezon en az bir forma alıyor. Fenerbahçeyi %57 ile Galatasaray izliyor. Trabzonspor %53 ile üçüncü sırada yer alırken, her 100 Beşiktaş taraftarından sadece 50 tanesi her sezon en az 1 forma alıyor.

Forma dışında kalan lisanslı ürünlerde ise taraftarların katılımı %90 oranında. Hiç bir şekilde kulüplerin lisanslı ürünlerini almayan taraftarlar ise ankete katılanların %10’luk kısmını oluşturuyor.

Kulübün lisanslı ürünlerini sadece kendi için alanlar ankete katılanların %27’sini oluştururken, hediye ihtiyaçlarını lisanslı kulüp ürünü olarak alanların sayısı %5 civarından. Kulüp bazında baktığımda ise Fenerbahçe taraftarı yine birinci sırada. Her 100 Fenerbahçe taraftarından 95 tanesi yılda en az bir kere lisanslı ürün alıyor. Onu %92 oran ile Galatasaray taraftarı izliyor. Formadan farklı olarak bu sefer üçüncü sırada Trabzonspor taraftarı değil Beşiktaş taraftarı var. 100 Beşiktaş taraftarından 85 tanesi lisanslı ürün sahibi. Trabzonspor’da ise her 100 taraftardan 83 tanesinin lisanslı ürün sahibi olduğunu görüyoruz

Taraftarların yayın ve kombine dışında kulüplerinin lisanslı ürünleri için ayırdığı bütçeye baktığımızda ise 100TL-250TL arası ayrılan bütçenin katılımcıların %34’ünü oluşturduğunu görüyoruz. Takımı için hiç bütçe ayırmadığını söyleyenlerin sayısı ise asla forma almam diyenler ile aynı. %5.

Takımı için aylık 1000TL’nin üzerinde bütçe ayıran taraftar sayısı ise 108 yani katılımcıların %3,82’si düzeyinde.
Her ne kadar olağan üstü bir sezonun üzerine yapılmış bir anket olsa da bu konuda ankete katılanların fikrini de sorduk? Şike soruşturması ayırdığınız bütçeyi etkiledi mi?

%50 oranında bütçenin etkilenmediği görüldü. Futboldan soğuduğu için bütçesini azaltan %25’i, takımına daha fazla destek olmak için bütçesini artıran diğer %25 izledi.

 Ankete katılanlardan televizyonu olan takım taraftarına kulüplerinin televizyonunu izlemek için para ödermisiniz diye sorduk ve %60 oranında hayır cevabı aldık. Çünkü ankete katılanların %67’lik kısmı zaten televizyonlarının içeriğinden memnun olmadığını söylüyor.

Kulübünün televizyon kanalından öncelikli beklentisinin A takımdan haberler olduğunu söyleyenler %33 ile birinci sırada yer alıyor. %27 oranında taraftar ise yöneticiler ile daha sağlıklı bir iletişim kurulmasını istiyor kulübünün televizyon kanalında. %26 oranında kulübün altyapı takımlarına ait maçları canlı izlemek isterken kalan kısım ise amatör branşlardan haberler görmek istiyor.



Tüm bunların dışında yurtdışından bir takıma ait lisanslı herhangi bir ürün sahibi katılımcıların oranını %47 oranında. Asla Forma almam diyenlerin ise %2’si yurtdışından bir takımın lisanslı ürününe sahip.

Taraftarı olduğunuz kulübün hisse senetlerini borsada işlem görmesi durumunda satın alır mısınız diye sorduğuz kişilerin %56’si hayır cevabını verdi. Evet alırım diyenlerin oranı ise %44.

Ve son olarak katılımcılara tasarımlarını en beğendiğiniz firma hangisi diye sorduğumuzda Nike %49 ile birinci sırada yer alırken onu %36 ile takip etti. Puma ise %7’de kaldı.

Ankete genel olarak baktığımızda ticari ürün satışında taraftarı cezbedecek ürünler konusunda sadece forma satışlarının belirgin bir önceliği görünüyor. Ancak futbol düyasında kar marjı en düşük ürünlerden biri olarak çıkıyor karşımıza forma satışları.

Kulüplerin ticari ürün yelpazesini artırması yayın gelirlerine bağımlılığı azaltacak tek unsur. Bu yüzden iletişimden forma satışına taraftarı anlamak, sadece sunulan ile yetinmesini beklememek gerekli. Pazar artık ne istediğini bilen ve harcadığı paranın izini süren müşteriler ile dolu.

Taraftar artık harcadığı her bir kuruşun hesabını sürüyor.