28 Mart 2009 Cumartesi

Zirveye Çıkmak mı, Zirvede Kalmak mı Zor?

Onlar Türk futbolunun yıldızlarıydılar. Tahtaya ilk önce onların adı yazılır kalan 10kişi sonradan gelirdi.
Kimisi yanlış seçimlerin , kimisi şanssız sakatların sonucu jübile bile yapamadan kayıp gitti.

Okan YILMAZ:2000-01 ve 2002-03 sezonlarında Türkiye Birinci Ligi`nde gol kralı oldu. Kritik maçlarda attığı gollerle, (A)Milli Takıma kadar yükseldi. Adı `üç büyükler`le anıldı, Marsilya`ya transferi son anda yattı. 2005`te Bursaspor`dan ayrıldıktan sonra eski formunu bir türlü yakalayamadı. En son Orduspor`da oynuyordu.Şimdi ne yapıyor bilmiyorum.

Bülent Akın: Hagi`nin isteğiyle Denizlispor`dan 6 milyon euroya alındı, Şampiyonlar Ligi`nde çeyrek final oynayan kadroda yer aldı. G.Saray`daki ilk günlerinde Rumen futbolcunun veliahtı olacağı yorumları yapıldı. Bekleneni veremeyince Bolton Wanderers`a transfer oldu. Premier Lig`de tutunamadı ve kaybolup gitti.

Okan Koç: Gençlerbirliği`nde oynadığı futbolla `üç büyükler`in transfer listesine girdi. Genç yıldızlar listesinin başında olduğu dönemde Beşiktaş`a transfer oldu. Ancak yeni takımında beklentilerin çok uzağında bir performans sergiledi. Konyaspor ve Ankaragücü`nde kiralık oynadıktan sonra Vestel Manisaspor`a gitti. Zirvenin hızla inmesinin en önemli nedeni disiplinsiz davranışları oldu.

Zafer Biryol: 2003-2005 yılları arasında formasını giydiği Konyaspor`da kariyerin tepe noktasına çıktı. Gol kralı olduktan sonra Fenerbahçe`ye imza attı. Sakatlık nedeniyle uzun süre oynayamadı, kendini toparladığında ise forma şansı bulamadı. Sarı-lacivertli forma altında sadece 3 maça çıktı, Bursaspor`dan sonra Çaykur Rizespor`a gitti.


Burak YILMAZ, Uğur YILDIRIM ve adını sayamadığımız daha pek futbolcuda listeye eklenebilir.

GEÇ GELEN FİNAL..


Klışe hep " Erken Final" şeklindedir. Ama bu geceki "Geç Gelen Final". Ayrıca bir klışe daha "Türk futbolu için tarihi bir gece." Avrupa Şampiyonasında, son dakikalarda Almanya'ya elenmeseydik İspanya ile vaktinde bir final oynayacaktık.

Pek çok açıdan ilginç bir maç olacak. Vicente Del Bosque, Demirören'in sabırsızlığı sayesinde kariyerindeki en rahat parayı kazandı. İspanya'yı Avrupa Şampiyonu yapan Luis Aragones ise Aziz Yıldırım tarafından olmasada Fenerbahçeli taraftarlar nezlinde kredisini kaybetti.

Nihat ve İbrahim Kaş, İspanyol takımlarında forma giyiyorlar ve bu maç onlar için çok önemli. Belki de gösterecekleri performans onlar için takımlarında ilk onbir kapılarını sonuna kadar açacak.

Avrupa Şampiyonasında, biri şampiyonluğuyla diğeri son dakika golleriyle damga vurmuş iki takım Afrika'da safari vizesi için karşılacak ve muhtemeldir Türkiye ve İspanya kol kola Dünya Kupasına katılacak.

Umarız bu akşam bol gollü zevkli bir mücadele olur AyYıldızlılarımız bize bir zafer gecesi daha hediye ederler.

VEFA BİR SEMT ADI. Ümit ÖZAT Stecanela WASHINGTON




Washington ve Ümit Özat ikiside Fenerbahçe'de futbol oynamış oyuncular. Biri futbola Ankaragücü'de başladı diğeri ise Brazilya'nın Caxias-RS kulübünde.Birer yıl arayla Fenerbahçe'ye transfer oldular. 2001'de Ümit Özat 2002'de Washington kendilerini Fenerbahçeli yapan imzaları attılar.
Ümit Özat 301 maçta , Washington ise sadece 12 maçta Fenerbahçe forması giydi.

Washi-GOL oynadığı 12. maçta kalp krizi geçirdi. Tedavisinden sonra Fenerbahçe'ye geri dönmek istedi. Yönetim kabul etmedi ve sözleşmesi tek taraflı fesh edildi. Futbol oynayamaz denen Washi-GOL 1 sene sonra futbola döndü, dört sezon 150 maça çıktı ve bu maçlarda tam 114 gol attı.

Ümit Özat ise 2007 sezonunda FC Köln takımına transfer oldu. 29 Ağustos 2008 tarihinde Karlsruhe maçında kalp krizi geçirdi. Doktorlar futbola devam edebileceğini söyledi FC Köln buna karşı çıkmadı ancak 11 Kasım 2008 tarihinde ritm bozukluğu yüzünden tekrar hastaneye kaldırıldı.

14 Mart 2009'da Köln stadında taraftarların karşısına çıkarak futbolu bıraktığını açıkladı ve taraftarlarıyla vedalaştı. Fc Köln tarafından sözleşmesi fesh edilmedi, Daum'un yardımcısı olarak çalışacağı açıklandı.

Kalp rahatsızlarına kadar kaderleri aynı çizgide giden iki futbolcunun takımlarından ayrılış biçimleri arasında ise dağlar kadar fark var. Bu sadece ülkemizde futbolcuya bakışın değil insana bakışın acı bir portresi.

Washi-GOL'un en büyük şanssızlığı bu rahatsızlığı sanırım Türkiye'de bir kulübün oyuncusuyken geçirmesi.

Tobias Linderot'un da sözleşmesi bu sezon sonunda fesh edilecekmiş, bence bu bile bir gelişme.

23 Mart 2009 Pazartesi

Manavda Asılı Diploma


Diplomalı işsizler kriz nedeniyle biraz daha arttı. Bir de diplomalı ama diplomasıyla hiç alakasız işler yapanlar var. Başlıktan da anlaşılacağı gibi. Peki diploma neden alınır? Bir insanın bir konu üzerinde gerekli, asgari eğitimi aldığının kanıtıdır. Bu tür belgeler adı diploma olur, sertifika olur, bonservis olur pek çok konu için geçerli ve gereklidir.

Futbolda da bu belgenin adı lisanstır. Lisans bir futbolcu ve yahut teknik adamın futbol dünyasında yapacaklarının sınırını çizer. Alınan diplomanın niteliğine göre antrenör, teknik sorumlu, futbolcu gibi ayrımlar yapılır.

Diplomasının yetersiz olduğu gerekçesiyle, 25 Şubat tarihinde “Antrenör” olarak görevlendirilen Korkmaz’ın “teknik sorumlu” olarak çalışabileceği ortaya çıkınca, 15 gün içinde sözleşmesi yenilendi. Burada bile ne yaptığı anlaşılamayan yöneticilerin parmağı var.

Bülent Korkmaz 15 gün içinde yeni diploma almadığına göre bunun araştırmasını yapan yöneticinin(!) neyi yönettiğinin farkında olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Yöneticiliğin ülkemizde getirilerinin fazla olmasının suçunu ise sadece yönetmeye talip olanlarda olmadığını da belirtmek gerekir.

Bu yazıyı okuyanların çoğu Kayserispor'un yahut Sivasspor'un başkanını tanıyordur. Bu bile başlı başına birşeylerin ters gittiğinin işaretidir.

Futbol Federasyonuna "Ben antrenör olmak istiyorum" diye baş vurduğunuzda size bir dizi soru soruyorlar ve verdiğiniz cevaplara göre sizi en uygun kursa yönlendiriyorlar. Ya da bir kulübe teknik sorumlu olmak istediğinizde "diploma" diyorlar. Sahada ter dökeceğim derseniz "Lisans" çıkatmanız gerekli.

Peki yönetici olmak için?

Evet bildiniz sadece para yeterli.

Bu konuda en hızlı çözüm kulüplerin yönetimine seçilen kişilerin Futbol Federasyonu tarafından en azından her sezon başında Temel Spor Yöneticiliği, Temel Oyun Kuralları, Değişen Oyun Kuralları gibi asgari konularda eğitime tabi tutulmalarıdır. Böylece herkes kafasına göre "Kural Hatası" diye Tahkime başvurmaz, ya da bir Beşiktaş yöneticisinin Uefa Kupası Grup maçından sonra "İstanbul'da turu geçeriz" demeci gibi gereksiz ve yanlış demeçler vermez.

22 Mart 2009 Pazar

"10"u Çok Özleyeceğiz..


Sonuç odaklı futbol anlayışının endüstriyel futbolun içindeki yerinin süreli yükselen bir trend göstermesi belki de en çok futbol izleyicelerine zarar verdi. Müşteri/taraftar v.b. pek çok kavramın futbol literatürimüze girmesi, bir domino etkisi yaratarak bazı kavramları da arka plana itti. Bunlardan en önemsediğim ise şu anda 15-16 yaşında olan futbol severlerin belki sonuna yetiştiği, daha ufak yaştakilerin ise sadece bizlerden dinleyeceği "10 numara" kavramı.
Tanımlamaya çalışırşak orta sahanın ortasında forvete yakın, çalım atan, ölümcül paslar veren, dripling yapan, şut çeken, asist yapan futbolcu tipi diyebiliriz. Türkiye'de benim çırpıda aklıma gelenler Sergen Yalçın, Mehmet Özdilek, Oğuz Çetin, George Hagi, Ariel Ortega, Haim Revivo, Ünal Karaman, Alex de Souza, Mattias Delgado, Casio Lincon... Bu güne kadar tartışılan konular genelde aynı özelliklerde futbolcuların bir arada oynayamayacakları. Mehmet, Sergen bir arada oynar mı? Semih, Alex. Güiza birlikte oynamaz.
Başlerken de değindiğimiz gibi artık "10 numaralar" futbolda lüks. Artı özellikleri olan oyuncular artık takımlarda kanatlara hapsedilmiş durumdalar. Ülkemizde hala klasik 10 numara kullanılmakta ancak avrupanın kalbur üstü takımları orta sahanın ortasında oyunu iki taraflı oynayabilen oyuncuları tercih etmekteler. Liverpool da Gerard ve Alonso, Milan'da Gattuso ve Ambrossini, ManU'da ise Carrick ve Scholes, Barcelona da Messi, Real Madrid te Robben. Peki yaratıcılık kimin işi dersek Messi, C.Ronaldo, Ronaldinho, Quaresma, Joe Cole gibi oyuncular günümüzde "10 Numara"ların işine soyunmuş durumda. Oyunu force eden skora etki eden oyuncular genelde kanat oyuncuları.
Futboldaki bu dönüşüm ülkemizde de takımlara sirayet ederse Uluslararası arenada belki daha rekabetçi bir duruma geçebiliriz ama bunun takımların trasfer tercihlerinde orta sahada ki defansif ve ofansif orta saha ayırımını bir kenara bırakıp, oyunun iki yönünde mücadele edelebilecek oyunculara yönelmesi ve altyapıların, buna göre kendini organize etmesi gerekir.
Umarız Fifa ve Uefa futbolun makineleşmesine önem alır ve "10 numara" efsanesi devam eder yoksa Frace Football Dergisinin yaptığı "Gerçek 10 Numara" anketinde birinciliği 10-15 sene Maradona değil Selçuk Şahin, Tayfur Havutçu, Gattuso tipinde futbolcular alacak.

19 Mart 2009 Perşembe

Tepeler Seyran Olsa..

Eren Talu ile irtibata geçişim isim benzerliği sayesinde oldu. Bir gün şirkete bir kargo elemanı geldi ve adıma bir kargo geldiğini söyledi. Parayı ödedim kargoyu aldım içinden taş çıktı. evet bildiğiniz taş, kaya desek daha doğru olur sanırım. Kargo aslında Eren Talu'da çalışan benimle aynı ada sahip birine gönderilmiş. Firmayı aradım belki önemlidir diye ama beni de önemsemediler. Demek ki bu taş onlar için önemli değilmiş. Oysa ki Eren Talu tam anlamıyla ekmeğini taştan çıkaran bir firma. Sadece Eren Talu değil çalışanlarıda ekmeğini taştan çıkarıyor. Şimdilerde Eren Talu sürekli Seyrantepe'deki stad inşaatının problemleri ile gündeme geliyor. Özellikle de inşaatta çalışan işçilerin paraları ile ilgili sorunlar hiç gündemden düşmüyor. İşe gidiş gelir güzergahımda olduğu için sürekli stadın önünden geçiyorum ve gece gündüz hummalı bir çalışma var. Ancak bu gün durum farklıydı yüzlerce işçi eşyaları ile birlikte işten atılmıştı. Bu neyin diyetiydi peki? Çalışanların Galatasaray bayrağını indirip Fenerbahçe bayrağı asarız tehditi mi? Peki bu söz neyin diyeti? Her halde bu söz durup duruken edilmedi. Çalışanlar "stad çok güzel oluyor, Galatasaray bu stadta Fenere 5 Beşiktaşa 8 atar." diye böyle bir açıklama yapmadılar. Bu açıklamanın ardından Eren Talu "Hepsinin parasını ödeyip işine son vereceğim" dedi. Ve vermişte. Kimse sormaz mı ey Eren Talu beyefendi, madem işçilerin parasını ödeyebiliyorsun, neden işleri bu raddeye getirdin? Bu insanlar babanın uşağı mı aylarca para vermiyorsun? Fakir edebiyatı yapmaya gerek yok.



Şu sıralarda Galatasaray - Hamburg maçı oynanıyor ve tribünlerde binlerce taraftar var. Acaba aralarından kaç tanesi Seyrentepede yaşananlar için ekmek parasını alamadığından bu kontrolsüz tehditi savuran işçilere kızıyor. Ve o taraftarlardan kaç tanesi 3 ay maaş almadan mevcut işinde çalışabilir.


Bakalım Tepeler ne zaman Seyran olacak.

18 Mart 2009 Çarşamba

Başarı İstikrarda Saklıdır...

İstikrar her zaman tartışılan bir konu oldu ülkemizde, belki de kendisi olmadığı için bu kadar çok tartıştık. Bu istikrarsızlık kendini en çok teknik direktör kıyımıyla gösteriyor. Bu sezon 3 büyüklerin 2 tanesi hoca değişikliğine gittiler. Bildiğiniz gibi Ertuğrul Sağlam ve Michael Skibbe takımlarının başından ayrıldılar. Teknik direktörler konumları itibari ile en kolay feda edilebilecek konumdalar. Transfer sezonları sadece futbolcular için geçerli bu yüzden futbolcu göndermek her zaman uygulanabilecek bir strateji olmaktan çıkıyor. Ayrıca klüpler futbolculardan para kazanıyor ve bu kazandıkları paraları görevine son verdikleri teknik adamlara veriyorlar.

Ligimizde bu kadar teknik adam değişimi olması sınırda bekleyen hocalar yarattı. Werner Lorant, Jarabinsky, Saffet Susiç hepsinin Türkiye'ye açık tarihli dönüş bileti cebindedir.

Süper Lig'te tek bir yabancı teknik adam oluşu olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Son 10 sezona baktığımızda 3 büyüklerin dışında son 10 haftaya şampiyon olma ihtimali ile giren sadece 4 anadolu takım oldu. Trabzonspor, Gaziantepspor, Gençlerbirliği ve Sivasspor. Bu dört takımın o zaman ki teknik adamları Şenol Güneş, Sakıp Özberk, Ersun Yanal ve Bülent Uygun. Bu dört teknik adamdan ikisi şu anda yine şampiyonluk potasında. Ve işin en ilginç tarafı Bülent Uygun, Süper Lig takımları içinde en uzun süredir aynı takımı çalıştıran teknik adam. Ersun Yanal ise 2 sezon ile 4. sırada.



Turkcell Süper Lig

Bülent Uygun Sivasspor 3 yıl

Abdullah Avcı İstanbul B.B. 3 yıl

Tolunay Kafkas Kayserispor 2 yıl

Ersun Yanal Trabsonspor 2 yıl



Ligimizde rekor bu 3 sene ile Bülent Uygun'dayken bakalım Avrupa'nın önde gelen liglerinde durum nasıl?



İngiltere Premier Lig

Alex Ferguson M.United 23 yıl

Arsene Wenger Arsenal 13 yıl

David Moyes Everton 7 yıl



İtalya Serie A

Carlo Ancelotti Milan 8 yıl

Luciano Spalletti Roma 4 yıl

Claudio Prandelli Fiorentina 4 yıl



Fransa Ligue 1

Pablo Correa AS Nancy 7 yıl

Christian Gourcuff FC Lorient 6 yıl

Franck Dumas SM Caen 3 yıl



La Liga

Manuel Pellegrini Villerreal 5 yıl

Gregorio Manzano Mallorca 3 yıl

José Mendilibar R. Valladodid 3 yıl



Bundesliga

Thomas Schaaf W.Bremen 10 yıl

Friedhelm Funkel Frankfurt 5 yıl

Marcel Koller VFL Bochum 4 yıl



Avrupa'da en uzun süre görev yapan teknik adam M.United'ı 23 yıldır çalıştıran Alex Ferguson. Başarılarından dolayı tarihe 'kovulması imkansız adam' olarak geçen Ferguson, M.United'a ilk başarısını göreve gelmesinden 4. sezonunda kazandığı FA Cup ile gerçekleştirdi. Ferguson'lu şampiyonluk ise tam 7 yıl sonra geldi. İskoç çalıştırıcıyı, 13 yıl ile Arsenal'in Fransız hocası Arsene Wenger takip ediyor. Bundesliga takımlarından Werder Bremen'i 10 yıldır çalıştıran Thomas Schaaf ve FC Basel'de 10 yılı geride bırakan Christian Gross ise uzun vadeli görevde kalma sıralamasında 3. durumda.

En uzun süreli bir takımı çalıştırma rekoru ise 35 yıl AJ Auxerre'i çalıştıran Guy Roux'in elinde bulunuyor.

Rengarenk Bir Temaşa

Eğlencedir futbol. Bir karnaval gibi binlerce seyirci. Hepsi ortak bir amaç için orda. Kimileri alışkın o ortama, kimilerinin yüzünde hayranlıkla karışık bir şaşkınlık. Sonra takımlar sahaya çıkar, ıslık, çığlık, kıyamet. İşte o 22 kişiyi birbirinden ayıran üstündeki formalarıdır. İşte size beğendiğim bir kaç forma.

17 Mart 2009 Salı

İyi ki varsın futbol...





Neticeye götüren Haticeler...

Zidane sen insan mısın?

Zizou




Merci Zizou



"Hadi maç bitsinde gidelim evde çoluk çocuk var, amcamlarda gelecekti bu akşam üff" tarzında sahada dolanıpta, beynindeki her bir hücreyle topa bu kadar hakim olabilen başka bir futbolcu yok benim için. Siyah ve beyazın dışında gri bir tonu O'nunla sevmeye başladım. Hatice olma onuruna erişmiş ender futbolculardan. İntertoto'da Bursa'nın yapamadığını Bordeaux, Zidane, Dugarry, Lizarazu ile yaptı. İntertoto'dan Uefa Finaline bir yolculuk. Ve bu yolculuk bir yıldız doğurdu.


Zinédine Zidane




Teşekkürler Zizou.


Ekşi Sözlük Ne Demiş?

Hayata bir de ekşi sözlük gözünden bakmaş lazım.. Bakalım onlar ne demiş..


hatice degil netice

hatice ve netice..cok sevimli iki karde$..ellerimizle buyuttugumuz, mamalarini yedirip altlarini temizledigimiz karde$ler.. once hatice geldi dunyaya, ondan sonrada belli olmayan bi zaman diliminin ardindan netice..netice, haticeyi daha kundaytayken yedi.hatice, neticenin altinda zavalli oldu...netice, haticeye baskin oldu...
(
ironman, 18.04.2003 13:40)

onemli olan ne yaptigin veya nasil yaptigin degil sonuca ulasip ulasamadigindir anlamina gelen soz. hayatta
partial credit olmadigini aciklamaya calisan bir sozdur.
(
yoda, 11.11.2004 14:19)


"Hatice" Öldü Yaşasın "Netice"



Hatice şimdi çok uzaklarda. Yiğiter Abi'nin aklına gelmiş mektup yazmış uzaklara. Haticelerden uzaklaşıp neticelere yaklaşmışken bari hiç olmazsa bi selam gönderelim Hatice'ye.


88-89 sezonunun 6. haftası. Yer İnönü Stadı eski açık tribün. Zor bela baba kucağında kolidorlar, insanlar, kırmızı beyaz heryer. Şaşkınlık, korku, babamın boynuna sıkıca sığınma. Ve gökyüzü ve yeşil saha ve SİYAH ve BEYAZ.


İşte o gün netice 0-0 dı. Ama ben Haticeye aşık olmuştum.


Merhaba.