30 Eylül 2011 Cuma

İyi, Kötü , Çirkin .. Kısa Bir Guti Hikayesi

Kabuslar ve rüyalar aynı şekilde biter. Birden uyanırsın, sarsılırsın ya da bir süre daha uyumak rüyaya kaldığın yerden devam etmek istersin. Ama her ikisi için de gerekli olan uykuda olmaktır ve Yıldırım Demirören'in en iyi yaptığı işlerden biri taraftarı uyutmaktır.

Guti transferi de rüyadan kabus dönüşen bir yol izledi geçen sürede. Aslında bir Clint Eastwood filmi gibiydi geçen süreç ve bir süre daha böyle devam edeceğe benziyor.
  • The Good.. İyi...
27 Temmuz 2010 günü İnönü stadına gelen çoskulu taraftardan aldığı alkışı bir daha alamayan Guti için 20bin taraftar önünde attığı imza günlerce televizyonları, gazeteleri süsledi. Dünyanın en büyük takımlarından Real Madrid'ten CV'sinde 526 maç ve 75 gol ile geldiği Beşiktaş'ta Quaresma ile inanılmaz bir etki yarattı taraftar üzerinde.

Sezona iyi başlayan golleri ve asistleri ile çok kısa sürede sığınacak liman arayan taraftarın en güvendiği isimlerden oldu. Eski hocası Schuster ile eski günlerinden parçalar sunacağını umarken "Dayı" gitti Guti kaldı.

Sezon başında EkşiBeşiktaş blogunda yapılan ankette kaptan olması için yüzlerce kişi oy kullandı.
  • The Bad... Kötü...
Pastırma yazı çabuk bitti, sakatlıklar ile takımdan uzak kalmaya başladı. Yıldızlarla dolu Madrid kadrosunda bile bir önceki sezon 30 maç oynayan Guti, Beşiktaş'ta 23 maç oyanayabildi. İstatistik olarak en gol/maç ortalamasını Beşiktaş'ta tutturdu. Ancak Carvalhal ile birlikte Guti daha az süre almaya ve takımdan ayrı kalmaya başladı. Maçlar da Beşiktaş'ın zaafı haline geldi. Quaresma ile girdiği "en çok top kaybı" yarışmasında üstünlük sağlayacaktı ki sakatlandı ve sakatlığı geçmesine rağmen kadroda kendine yer bulamadı.
  • The Ugly... Çirkin...
İyi ve kötü kabul edilebilecek özellikler. Her futbolcunun ve insanın iyi ve kötü zamanları huyları, hareketleri olabilir. Ama çirkinlik işi çığrından çıkartan, hoş görülmemesi gereken durumlar yaratabiliyor.

Alkollü araç kullanırken yaptığı kaza ile gündeme gelediğinde Gökhan Emreciksin'i örnek gösterip olabilir böyle şeyler diyenler az değildi. Daha sonra oturduğu masadan insanlara "fındık,fıstık" attı. "Ne bakıyon lan" ile başlayan cinayetlerin olduğu ülkede birine birşeyler fırlatmak bence kabul edilebilir değil.

Son çirkinlik twitterdan yayıldı. Beşiktaş'ın Stoke City karşısında hormonlu bir futbolla beraberliği kurtarmaya çalıştığı dakikalarda Guti'nin resmi servis etmesi muhtemelen Guti'nin maç saatinden habersiz ve ilgisiz olması ile alakalı. Daha fazla birşey söylemeye gerek yok herhalde.

Rüyadan kabusa dönüştü Guti, ve taraftarın bu kabustan kurtulmasının tek yolu "uyanmak" tabi Sayın Başkan izin verirse.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Futbol Güzeldir

Bu günlerin aksine futbol güzeldir.

Bir heyecana uyanmak, alelacele birşeyler yiyip kendini dışarı atmak güzeldir. Stada yürüyerek gitmek, kadroyu tahmin etmeye çalışmak güzeldir.

Mahallenin,köyünün, semtinin takımına aşık olmak güzeldir.

İzleyeceğin maçın çekirdeğini aldığın bakkalın çırağının sağ bek oynaması, tahta tribünlerde oturmak, çekirdeklerden önünde küçük tepeler yapmak güzeldir.Para değil harçlık karşılığında oynayan tanıdıkları izlemek. Yırtık formayla yedeği olmadığı maçı bitiren abileri izlemek güzeldir.

Toprak sahada bir sis bulutu ardında golü atanı seçmeye çalışmak, yanındaki arkadaşına sormak güzeldir.O sis bulutunun arasından gururla golünü hemen yanında oturan babasına armağan eden büyük hayalli genci görmek güzeldir.

Futbol seninse güzeldir.

Milyonlarca doların yeşiline toprağın kahve rengini tercih edenler için güzeldir futbol.

Store'u, kombinesi olmayan, taraftarın montla izlediği futbol güzeldir.

Kendimizi sıkıştırdığımız kokuşmuş düzen içinde fazla mı romantik kaldım bilmiyorum ama oturduğum semtin amatör futbol kulübünü izlemek bunları çağrıştırdı bende.

Bize sunulanla yetinmek zorunda mıyız? Daha saf futbol coğrafları elbette var ve mümkün.

Siz de hiç olmazsa bir kere alın sevdiğiniz birini maçına gidin semtinizin. O maç size "Futbol Güzeldir" dedirtecek.

27 Eylül 2011 Salı

2006'dan Bugüne Milli Takım'da Futbolcu Seçimleri

Yaklaşan Almanya maçı ile birlikte çok yakında gözler yeniden Milli Takım'a ve Hiddink'ın seçimlerine dönecek. İnanılmaz bir futbol oynamasak da play-off oynamayı neredeyse garantiledik. Zaten bugüne kadar hiç bir turnuvaya direk gidemeyen Türkiye için bunu başarısızlık saymamak gerek.

Milli takım hocaları genelde iki tarza sahiplerdir. Biri Scolari tarzı mevcut havuz içindeki en formda oyuncuları kullanmak, bir de Fatih Terim gibi kulüp performansını göz önünde tutmadan sürekli belli bir oyuncu topluluğu ile yola devam etmek.

Sakat oyuncuları, kulübünde hiç oynamayan oyuncuları seçtiği oldukça eleştirildi Fatih Terim.

2006 yılından bu güne Milli Takım içerde 32, deplasmanda 35 olmak üzere 67 maça çıktı.

Yukarıdaki grafiktekide de görüldüğü gibi Milli takım 5 organizasyonda yer aldı.
  1. EURO 2008 Elemelerinde 12 maç
  2. EURO 2008 Finallerinde 5 maç
  3. 2010 Dünya Kupası Elemelerinde 10 maç
  4. EURO 2012 Elemelerinde 8 maç
  5. Özel Karşılaşmalar da ise 32 maç;
oynadı Milli Takım bu periyotta.

Özel maçların çokluğu göz önüne alındığında kadro seçiminde daha geniş bir oyuncu havuzunun kullanıldığı görülüyor.

Teknik ekip ve Milli takım seçicileri bu 67 karşılaşma için 117 değişik futbolcuyu kadroya almış. Tabi daha önce de belirttiğimiz gibi kadronun bu kadar geniş olması 32 adet özel maç ile doğrudan bağlantılı. Süper Lig'te 18 takım olduğu düşünüldüğünde bir takımdan ortalama 6,5 oyuncu olması gerekiyor ancak Federasyon'un sitesinde belli bir tarihten sonra futbolcuların takımları bulunmuyor. Hal böyle olunca oyuncu seçiminde kulüp bazına inmek zorlaşıyor.

Milli takım havuzuna alınan 117 oyunculardan 54 tanesi bu 67 karşılaşmada 1 ile 5 kere kadroya alındı. Dediğimiz gibi havuzun neredeyse yarısın en fazla 5 maçta kadroda olması futbolcuların hazırlık maçlarında denenmek istenmesinden kaynaklı.

19 futbolcu 6-10 maç arası kadroda yer alırken, 12 futbol 11-15 maç arası , 10 futbolcu ise 16-20 maç arasında kadroda yer aldı.

5 futbolcu kadroda kendine 21-30 maç arası yer buldu. 30-55 maç arası yer bulan futbolcu sayısı ise 16 oldu.

Kadroda sürekli yer bulan 16 futbolcunun listesine göz attığımızda tamamının 4 büyüklerde ya da yurt dışında oynadığını görüyoruz. Gökdeniz uzun süredir kadroda olmamasına karşın 2006 yılı baz alındığında bu güne kadar Gökhan Gönül'den fazla forma giymiş durumda.


Yukardaki liste son 67 karşılaşmada en fazla forma giyen futbolcularımızın listesi.

Bir Milli Takım teknik direktörü 3 kriter üzerinden eleştirilir.
  1. Aday kadro seçimi
  2. Maç kadrosu seçimi
  3. Oyun sistemi/Maç skoru
Son dönemde Hiddik ve ekibi özellikle aday kadro seçimi konusunda çok fazla eleştrildiler. Ancak alınacak bir EURO 2012 vizesi eleştrileri turnava için seçilecek kadroya kadar durulacak.

Bu kadar konuyu açmışken Milli Takımın son 5 yıldaki hayal kırıklığı yaratan 5 oyuncusu ile yazıyı bitirelim.

5#Ozan İPEK

Bursaspor, İstanbul saltanatı bir sezonluğuna da olsun yıkarken Ozan İPEK o takımın Ulubatlı Hasan'ıydı. Ve milli formayı giymesi bir sürpriz değildi. Asıl sürpriz o forma ile gösterdiği performanstı. Beklentilerin yüksekliği vasat performansın kötü görünmesine de yol açmış olabilir ama Yeşil-Beyazlı forma o sezon gösterdiği performansı ne milli takımda ne kulübünde bir daha gösteremedi. 4 maçlık bir serüvendi Ozan İPEK için milli takım.

4#Ceyhun ERİŞ

"Her şeyin fazlası zaradır" derler. Ceyhun'da sınırsız yetenekler ve sorunlu bir kişilik ile adını altın harflarle olmasa bile bir şekilde kazıdı Türk futboluna. Ortega'nın ahını aldığından olsa gerek bir yerde tutunmaktan ziyade göçebe bir futbol kariyeri yaşadı. Onadığı her takımda fark yarattı bir tek Milli Takım hariç. 30 yaşından sonra Milli Takıma seçildi ama sadece 1 maç oynayabildi. Oda sadece istatistik olarak olarak kayıtlara geçti.

3#Fahri TATAN

Türk futbolunun overrated futbolcularından biri Fahri TATAN. Milli takıma seçilmesinin tek nedeni giydiği Beşiktaş formasıydı. 2006 yılından sonra 9 maçta kadroda kendine yer buldu.

2# İbrahim KAŞ

Bazı futbolcular vardır sadece kulüp oyuncusudur. Formayı sırtına geçirdiği gibi sahada fırtına gibi eser ve Milli Takım kapıları ardına kadar açılır. Bir de bunun tam tersi oyuncular vardır. Birilerinin "prens"idirler ve Milli Takım'a arka kapıdan kolayca girerler. İşte İbrahim Kaş Milli takıma girerken de çıkarken de arka kapıyı kullandı. Hiç bir zaman Milli takım'ı hak edecek bir performan hak etmedi bence ama formayı terletme şansını yakaladı. İbrahim Kaş'ın Türk futboluna en büyük katkısı sakatlandığı Norveç maçında yerini Gökhan Gönül'e bırakması oldu.

1#Mevlüt ERDİNÇ

İlk olarak 2-1 kaybettiğimiz İsviçre maçıyla başlayan Milli Takım kariyerinde 34 kez kadroya davet edilen futbolcu için beklentiler oldukça büyüktü. Hızı, son vuruşları ile takımın yeni yıldızı olacağı düşünürlen 30 maçta sadece 7 gol atabildi. Bu gollerin 3 tanesi Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde, 3 tanesi özel maçlarda ve 1 tanesi de Dünya Kupası elemelerinde geldi. Beklentileri karşılamak konusunda yetersiz kaldı hep. Genelde maçlara ya sonradan dahil oldu ya da yerini başkasına bıraktı. En son 2-0 galip geldiğimiz Romanya karşılaşmasında Ağustos 2010 tarihinde milli formaya giydi.

26 Eylül 2011 Pazartesi

Masum Değiliz Hiç Birimiz...

Ben hiç birini görmedim ölürken. O can çekişmelerin, o kısa-sık nefeslerin, başın bir tarafa düşmesinin tiyatralına şahid oldum. Şimdi bakıyorum ki futbol ölüyor. Ve ben daha önce nasıl izlediysem o ritüeli televizyon,tiyatro ya da sinemada tüm ülke olarak seyrediyoruz.


Futbolun sosyal,ekonomik ve psikolojik etkilerinden arındırılmış bir yeşil saha oyunu olduğunu hiç bir zaman düşünmedim. "Futbol Sadece Futboldur"cular ile "Futbol Asla Sadece Futbol Değildir"ciler arasında safım belliydi. Pascal Boniface ve Simon Kuper ile bu safı sıklaştırdım o kadar.

Yeşil sahaya 22 kişi çıkınca, dünyanın geri kalanındaki milyarlar yok sayılabiliyorsa bu işte bir yanlışlık olduğu gün gibi aşikar. Borçlar, açlık sınırı, aile bütçesi, kırık kalpler, eski sevgililer, velayeti diğer eşte kalmış çocuklar vs. pek çok konuyu 90 dakika boyunca öteleyebilen bir zihin varlığını futbola borçludur.

Ve bu futbol ülkemizde ölüyor.

Özellikle şike soruşturması ile ortaya çıkan tabloya baktığımızda herkesin bunu bildiğini, olay ortaya çıkınca önce bir panik havasına kapıldığını ardından da konuyu önemsiz göstermek ve sulandırmak için gündem değiştirdiğini görüyoruz. Ve bir kaç kulüp başkanının yayın gelirlerinden hemalanmak için yaptıkları bu hamlelerin sonucunda futbol ölüyor.
  • Kulüpler
Dün şuradaki "Şikeye Hapis Cezası Kalıyor" yazısını okuduktan sonra hissetiğim şey kusma isteğiydi. Aynısını Kulüpler Birliği'nın çiçeği burnunda başkanı Yıldırım Demirören'ın "Küme Düşme Kaldırılsın" başvurusunda da hissetmiştim. Ayrıca her toplantı sonrası "dekoder alın" baskısı yapan yöneticilerin kişisel çıkarları bağlamında aksiyon aldıkları gün gibi ortadayken futbolu geldiği durum hiç şaşırtcı değil.
  • Futbolcular
Bizim liglerimiz şike soruşturması nedeni ile oynanmazken bizimle birlikte oynanmayan iki lig daha vardır. La Liga ve Seria A. Bu liglerin rötarlı başlamasının sebebi ise Futbolcu Birliklerinin isteklerinin karşılanmamasıydı. Peki ne istiyordu Messi,Puyol,Xabi? Tek istedikleri yayın gelirlerinden bir havuz oluşturulması ve kulüplerin oyunculara ödeme yapmaması durumunda bu havuzdan oyuncuların ödemelerini almasıydı. Bizi oyuncularımız ise kendilerine sorulmadan dayatılan fazladan 12 maç oynama konusunda tek bir açıklama bile yapmadılar. 7 günde maça çıkacak futbolcular için sakatlık tehlikesi had safhada.Haftada bir maç yaparken bile adele sakatlıkları ile boğuşan Türk Futbolcusu umalım ki bu dönemi en az sakatlık ile atlatır.
  • Federasyon
Federasyon yayıncı kuruluşun kucağında olduğu için zaten hareket alanı yok. Şansal Büyüka canlı yayında "Ne bu stadların hali?Ne bu stad ışıkları?" diye fırça atabiliyor istediği ses tonunda. Ee "Parayı veren, düdüğü çalar". Federasyon için bu kadar konuşmak bile fazla.
  • Yayıncı Kuruluş
Digitürk'ün elindeki tek değer Süper Lig yayın haklarıydı. Kaybedilecek bir ihalenin anlamı, için boş milyonlarca yatırım demekti. O yüzden son yayın ihalesinde 5 kuruşluk işe 100 kuruş ödediler. Bunun sonucunda kar etmek için mevcut sayının çok daha üzerinde dekoder satmaları gerekirken bir de şike soruşturması ile Fenerbahçe'nin küme düşme durumu ortaya çıkınca Digitürk sazı eline aldı ve Federasyon'a "Fenerbahçe düşerse ben bu lige para ödemem" dedi. Play-off'un ortaya çıkması, kulüplere fazldan maç dayatmak vs. hepsi Digitürk'ün Federasyon üzerindeki baskısı ve kulüplerin kolay para kazanma isteğinin sonucu.
  • Medya
Bloglar dahil tüm medya bir tarafgirlik ile yaklaştı bu futbolun can çekişmesine. Stad isimlerini, futbolcu isimlerini bilmeyen adamlar televizyonlarda çığırtkanlık yapmaya başladı. Erman Toroğlu'nun şu görüntülerini izleyen gerçek her futbol sever bir nefes darlığı yaşamıştır. Futbolun ölümünde medya taammüden adam öldürmekten yargılanmalı.
  • Taraftar
Başkalarına batırdığımız iğneleri bir kenara bırakıp çuvaldızı alma zamanı geldi. Futbol sadece ve sadece taraftar içindir. Çünkü her kurum,her bir kulüp kasalarına para koyarken bu paralar taraftarın cebinden çıkıyor. Oyunun gerçek patronu olan taraftar ise kirlenmiş, kokuşmuş bu düzeni yıkabilecek tek taraf. Çünkü daha önce saydığımı ve saydırdığımız tüm kurum ve kuruluşların ortak damarı taraftar. Tüm bu kurumlar taraftarın cebinden çıkan para ile besleniyor.

Peki bu konuda taraftarın tepkisi ne oldu? Temiz futbol yerine istenen ne? Fenerbahçelilerin tepkileri anlaşılabilir bir durumda çünkü Fenerbahçe medyası bile "Fenerbahçe'nin Barcelona'nın önünü kesebileceği" için şampiyonlar ligine alınmadığını düşünüyor.Bu şekilde yönlendirilen bir taraftar grubu olarak yapmaları gerekini yapıyorlar.

Taraftarlar neden sormuyor kendine bu kelli felli yöneticiler neden neden "kombine alın" değil de " dekoder alın" diyor?

Futbolu ölüyor ve cenazesi muhtemen Nişantaşı Camii'nden kalkacak ve yüzlerce gözlerini siyah güneş gözlüklerinin ardına saklamış adam üzülmüş gibi yapıp taziyeleri kabul edecek. Fonda Sezen Aksu "Masum Değiliz" diyecek buğulu sesiyle. "İyi bilirdik" diyecek o "iyi olmayan" futbol ulemaları.Ve sen çocuğuna ne armağan edeceksin? Store'dan forma mı?

14 Eylül 2011 Çarşamba

Onların İstediği Taraftar Olmanın Maliyeti..

Zat-ı  Şahanelerinin ısrarla "decoder alın" demeleri, aslında yeniden dizayn edilmek istenen yeni taraftar projesinin bir ayağı.

Peki ne istiyor bu futbol guruları bizden? Oyunda kartları yeniden dağıtma girişimlerinde taraftara biçilen payda "otomatik portakal" olmanın maddi bedeli ne? Manevi olarak Temmuz ayının başından beri yitirdiklerimizin zaten maddi bir karşılığı yok.

"Decoder alın" diyen "Büyük Patron"ların sözünü dinlersek bir taraftarın neler yapması gerekli takımını gerçekten sevmesi için.(!)
  • HADİ DECODER ALALIM
Decoder almak için yapmamız gereken aslında TFF'nin pardon Digitürk'ün 473 73 73 nolu telefonunu arayıp istekte bulunmak. Fiyatlandırmaya şu adresten ulaşabilirsiniz.

Bildiğiniz gibi Türk televizyonlarında Kadın programları izlenmez varsa yoksa belgesel kanalları. İşte bunu çözen Yayıncı Kuruluş siz belli bir kültür seviyesine gelmeden Süper Lig izletmiyor.
Önce 10TL'lik Giriş Paketi taraftara giriyor. Ardından kimin keyif aldığı konusunda şüphelerimin olduğu keyif paketi giriyor devreye. En az 2 keyif paketi seçmelisiniz ki bu da 4TL'den 8 TL ile faturanızda vücud buluyor.

Geldik artık "Sam Amca"ların decoderden kast ettiklerine.Sadece kendi takımınızın maçlarını izlemenin bedeli ise 32 TL. Üstüne bir HD olarak izlemek isterseniz aylık 5TL daha cebinizden çıkmalı. Yani cebinizden çıkacak tutar aylık 55TL. Yıllık ödemeniz gereken tutar ise 660TL.

Süper Lig'i izleyebileceğiniz min. paket fiyatı.

  • FORMA AŞKINA
Decoder alarak ilk aşamasını tamamladığımız taraftarlıktan müşteriye dönüşümümüzde sıra formamızı almakta. 4 büyüklerin birbirinden güzel formaları için biçilen bedelleri hepsiburada.com'dan bulabilirsiniz. 

Yeni sezon formalarını sırtınıza geçirmek için cebinizden çıkması gereken tutar 95TL. Ama biraz bekleyip taraftar forması almak isterseniz onun bedeli de 65TL ila 70TL arasında.Trabzonspor'a ait formalar ise henüz hepsiburada.com da satışta değil ancak bedel aşağı yukarı çok farklı olmayacaktır.

Yeni sezon forma fiyatları

  •   HAYDİ MAÇA
Kendinize taraftar diyorsanız kombineniz cüzdanınızda olmalıdır. Yeni sezon fiyatlarını Tribün Dergi'nin den aldım. Detaylı incelemek isteyen böyle buyursun.

İstanbul takımlarını tribünden izlemenin bedeli minimum 700 TL olarak belirlenmiş. En yüksek fiyat ise Beşiktaşta 8.250TL, TT Arena'da ödeyeceğiniz bedel 4.500TL. Şehrin karşı yakasında ise bu tutar 6.200TL. Trabzonspor'un ise taraftarına biçtiği canlı izleme bedeli 300TL ile 20.000TL bandında.
Bu durumda ortalama 700 TL gibi bir tutar ödemeli müşteri sezonluk olarak.

Yönetimler bağırmadan, taşkınlık yapmadan çayınızı kahvenizi yudumlamanızı ve gollerdeki alkış dışında sessiz kalmanızı tercih eder. Stada ulaşım, yiyecek içecek masrafları da maç başına 50 TL olarak hesaplanırsa, kupa, lig ve play-off maçları ile 25 maç maçın toplam masrafı 1.250TL'ye geliyor.

Bu durumda yıllık masraf 2000TL'ye denk geliyor ortalama olarak.


  • KORSANA HAYIR
Büyük transferlerin maliyetinin forma satarak karşılanamayacağını bir önceki yazıda belirtmiştirk. En azından Beşiktaş bunu yapamamıştı. Ama yine de bu tip taraftarın lisanslı ürün kullanmaması düşünülemez.
Normal bir sosyal ortama sahip olduğunuz var saydığımız insanların çevresindekilere doğum günü, doğum, yıldönümü, yıl başı gibi özel günler için yılda 4 adet hediye aldığını ve bu hediyeleri seçerken kulübün lisanslı ürünlerini tercih ettiğini düşünmek sanırım bizi yeniden şekillendirmeye çalışan "taraftar mühendislerinin" fikirleri ile çelişmiyordur. Kısa bir hesapla ortalama 50TL'lik 4 adet lisanslı ürün abartı olmaz.

Korsana hayır demenin maliyeti bir taraftar için 200 TL gibi ortalama bir rakam oluyor aylık.

  • TARAFTAR KART ve KREDİ KARTLARI
Cüzdanında sadece  kombinesi olan taraftar yarım taraftardır.O kombineyi kombine edecek kredi kartları ve taraftar kartlar var artık. Bu kredi kartları ile yaptığınız harcamaların belli bir kısmı kulübünüze gelir olarak gidiyor. Ancak bu kartlar bedava değil. Fenerbahçe Taraftar kart için 35TL talep ediyor, ayrıca kredi kartlarının yıllık aidatları da ortalama 40TL. Yani o parayıda ödeyeceksiniz.

  • Sonuç
Muhtemelen benim aklıma gelmeyen atladığım daha pek çok gider mevcuttur. Ancak şimdilik aklıma gelenlerin toplamı bu şekilde. İsterseniz alt alta yazalım ve yıllık ödememiz gereken tutarı ortaya koyalım.
Ortalama Maliyet
 Kendi taraftarını dövdüren, ilk sıkıntıda istifa eden cüzdanı kanlı kulüp yöneticilerinin istedikleri taraftar olmak isteyen bir Asgari ücretlinin aylık gelirinin %37'sini bu çarka akıtması gerekiyor.Barında, gıda gibi temel ihtiyaçlara tercih edilmesi istenen bir sektör oldu artık futbol.

"Endsütriyel futbol karşıtlığı"nın güzel fonotiğine kendini kaptırıp bu yöneticilerin değirmenine su taşımaktan da geri kalmayan müşteriler hiçte az değil.

Sayın Demirören'in "Decoder alın" kaygısı ile "Tüp alın" kaygısı birinin aynıdır, aynen yaratmak istedikleri tek tip taraftar gibi.

13 Eylül 2011 Salı

Decoder Beşiktaş'ı Kurtaramaz. Muhasebe 101

Noat Samisa'nın zihin açıcı bu yazısını okuduktan sonra sürekli ertelediğim çalışmayı kelimelere dökmeye karar verdim.

Öncelikle ağır finansal veriler ve rakamlar içerdiğinden konun özetini son paragrafta bulabilir bu işle ilgilenmeyenler. Şimdi bu girizgahtan sonra Özkaynak ile işe başlayalım.

  • ÖZKAYNAK DÜZEN(SİZLİĞİ)
Benim bu takıma gönlümü kaptırdığım dönemin en büyük övünç kaynağı Özkaynak düzeniydi. Altyapıdan gelmiş, Beşiktaş kültürünü almış futbolcuların sinerjisi karşısında kupaların Akaretlere gelmesine kimse şaşırmıyordu.

Bir başka Özkaynak kavramı işe Beşiktaş'ın bir takım olmanın yanında Borsa'da ticari bir işletme olarak işlem görmesi ile başladı. Şu Beşiktaş'ı yabancı sorunundan kurtarmasına rağmen takdir almayan Hüsnü Güreli önderliğinde yapılan bu işlemler silsilesi sonunda artık Beşiktaş alınıp-satılabilen metaya dönüştü.

Borsa'ya kote olmanın en büyük sorumluluğu mali tabloların açıklanmasıdır.Ve yakında gelencek olan ve büyük balıkların küçük balıkları yemesine düzenleme getirecek olan Finansal Fair Play ile TFF bünyesindeki tüm kulüpler bu mali verileri en azından federasyon ve UEFA ile paylaşmak durumunda kalacaktır.

Bu mali tabloların temelini bilanço ve gelir tablosu oluşturur. Bilanço bir işletmenin ticari varlıklarını yani sahip olduklarını ve bunlara sahip olmak için katlandıklarını gösteren bir tablodur. Mali değer sahip bir varlığı edinmek için iki yol vardır.Borç almak yada özkaynak kullanmaktır.

Bilançonun temel ilkesi "eşitliktir". Yani varlıklarınız, borçlarınızın ve özkaynağınızın toplamına eşit olmalıdır. Bunun formülüze edilmiş şekli şu şekildedir.
VARLIKLAR=BORÇLAR+ÖZKAYNAKLAR
 Yani varlıklarınızın hepsini satıp borçlarınızı ödediğinizde elinizde kalan öz kaynaktır. Gelin görün ki Beşiktaş bugün  Quaresma'dan, Ümraniye Tesislerine, Fulya Rezidanstan, BJK TV ye heşeyini satsa bile borçlarını ödeyemiyor. Aslında bir şirketin ne kadar kötü yönetildiğini göstermek için yazıyı burada bitirmek yeterli ama söylenecek daha çok şey var.

Resmi Büyütmek için Tıklayın
Özkaynak değişim grafiğinde görüldüğü gibi 2007 Mayıs ayında Beşiktaş'ın kendine ait 15mio TL'si varken, 2011 Mayıs ayında 201mio TL'lik bir çöküş söz konusu. Peki nereye gitti bu paralar?
  • VARLIK KAYNAK DENGESİZLİĞİ
Bilanço bisiklet sürmek gibidir. Dengede olmalısınız. Beşiktaş'ın özkaynaklarını böylesine azalmasının bilançoda bir karşılığı olmalı. Ya varlıklarınız artmalı ya da borçlarınız azalmalı. Peki Beşiktaşta durum ne?

Resmi Büyütmek için Tıklayın
İşte durum. Beşiktaş'ta varlıklar 2010 Mayıs ayına kadar artıyor. Bu artışlar Mayıs 2009 a kadar bir nebze olsun borçlanma ile karşılanıyor ve özkaynaklar belli bir bant aralığında seyrediyor ancak kamyonun freni bu tarihten sonra boşalıyor ve duvar karşı seyir başlıyor.

Son yıl varlıklar keskin şekilde düşerken, borçlanma artarak sürüyor.
  • GELİRLERİ ARTIRAMAMAK
Beşiktaş'taki bu resmin asıl sebebi gelir çeşitlemesinde çaresiz kalmak ve sırtını Digitürk'e yaslamak. Çünkü Beşiktaş her sezon hanesine zarar yazıyor ve bu zararı ve önce özkaynaklarından, yetmediği yerde ise borçlanarak ödüyor. İtibar olarak her türlü kredibiliteye sahip olmanın avantajı ile sürekli borçlanıp gelecekteki gelirlerini temlik edebiliyor. Beşiktaş'ın gelecek 2 sezonda gelecek Yayın Gelirlerinin gideceği yer aşağı yukarı şimdiden belli. O yüzden Beşiktaş'ın kurtuluş için dekoderden fazlasına ihtiyacı var.
Gelir artırmak konusunda Beşiktaş'ın hiç bir şey yapdığını görmek için aşağıdaki gelir kalemlerini incelemek yeterli. Bu kalemleri Noat Samisa fonksiyona göre gruplandırmıştı yazısında. Ben bu fonsiyonların detaylarını da ekledim.

Büyütmek İçin Tıklayınız
Bu tablonun anlattığı şey, yayın gelirlerinin Türk futbolunda kulüpleri ağustos böceğine dönüştürdüğüdür.Bu kalemleri tek tek incelediğinizde göreceksiniz TV Yayın giderleri haricindekileri artırmak için ciddi anlamda sportif başarı ve pazarlama stratejisi gerektirmektedir. UEFA Katılım gelirleri için öncelikle liginizde şampiyon ya da 2. olmalısınız ki ŞL'ne gidesiniz. Kombine kart gelirleri %300 zamma karşı son 3 senede %62 artmış. Maç hasılatları ise toplam gelir içinde %4-%7 bandında gidip geliyor. Yani iyi günde kötü günde taraftar kulübe bilet alarak %5 gibi bir gelir sağlıyorlar. Bu %5 içinde kombine gelirleri yok. Kombine eklendiğinde bu oran %15-%20 arasında gidip geliyor.Yani kulübün kombine gelirlerini artırmak için yaptığı tek şey zam yapmak. Bu zam karşısında Stad için yaptığı harcamalara baktığımızda 2,2mio TL'den 3mio TL'ye çıktığını görüyoruz. Bunun anlamı stad için para harcanmadığı ve taraftarın konforunun hiç bir şekilde düşünmediği. Bu stad için yiyecek-içecek alanlarının ihale fiyatlarını, uzun vadede geliri düşürmekte.

Beşiktaş Şampiyon Ligine katıldığı senelerde gelirini %35 ila %50 oranında artırmakta. Gruplardan bir adım ötesinin uçurum olduğu takımımız için Şampiyonlar Ligi geliri bu kadar hayatı iken her sezon 2.tur, çeyrek final zorlayan yabancı takımlara hem maddi hem de futbol anlamında ulaşmak neredeyse imkansız hale geliyor.

Büyütmek için Tıklayınız
 Bir transfer klişesi haline gelen forma satışları ile maliyetini çıkartmak Beşiktaş için oldukça zor. Lisanslı ürün satışlarından sağlanan gelir 3 yıldır aynı seviyede. Ama bu süreçte Quaresma, Guti, Simao gibi yıldızlar takıma katıldı. Ürün fiyatlarının her sene %20 oranında arttığı düşünürsek gelir sabit ise satış adedi düşmüş demektir. Yani bir transfer klişesi Beşiktaş'ın mali tabloları sonrasında tarihteki yerini alıyor.

Ayrıca sponsorluk gelirleri Ticari Gelirlerde oldukça yüksek bir yer tutuyor.Gelirin %13'ünü sponsorlardan elde etmek takdir edilecek bir başarı bu başarısızlık içinde ama gerçek anlamda bir başarı olup olmadığını anlamak için Fenerbahçe ve Galatasaray'ın sponsorluk gelirlerini incelemek daha sağlıklı sonuç verecektir. 

Gelirler için özet geçersek; Beşiktaş gelirini sadece yayın ihalesi ile artırıyor ve geliri artırmak için fark yaratan  ürünler yaratmaktansa zam yapmayı tercih ediyor.
  • GİDERLERİ AZALT(AMA)MAK
En basit bakkal hesabı ile Kar=Gelir-Gider.
Beşiktaş gibi geliriniz elinizde olmadan artıyorsa ve siz bunu değiştiremiyorsanız, kar etmek için değiştirmeniz gereken şey giderlerinizdir. Giderleri azaltmakta bir nevi kar artırıcı bir eylemdir. Türkiye'de gider azaltma kavramı "işçi çıkartmak" olarak tezahür eder.

Beşiktaş'ın giderlerinin özetini aşağıdaki şekilde bulabilirsiniz.
Büyütmek İçin Tıklayınız
Öncelikle 2010-2011 sezonunun en büyük gideri toplam giderin %59'u ile futbolcu ve teknik ekip ücretleri, bunu %16 futbolcu itfa payları izliyor. Futbolcu itfa payları gerçekte bir para çıkışı olmasa da futbolcuların sözleşmesinin süresine göre  Bosman kuralı gereği bedelsiz gitmelerinden kaynaklı bir değer kaybı. Örneğin Quaresma'yı almak için 10mio TL ücret ödediniz ve 5 yıllık sözleşme yaptınız. Q7'yi defterlerinize 10mio olarak kaydediyoruz. Artık Q7'nin 5 yıllık hakları bizim elimizde. Yıllık 2Mio TL'ye geliyor ve her sezon sonunda Q7'nin değeri 2Mio TL değer kaybediyor, taki sözleşmesi bitip bedelsiz takımdan ayrılana kadar.

Quaresma, Guti ve Simao gibi yıldızların gelmesi ile Lisanslı ürün satışlarında bir değişme olmazken gider kaleminde %38 oranında bir artış ortaya çıkmış. Sahada takıma verdikleri ve vermedikleri bu yazının konusu olmasa da gazete sayfaları kriterinde başarılı transferler olacaklar gibi görünüyor.

Futbolcu satış zararları kalemi de tüm giderlerin içinde %9'luk paya sahip. Bu kalemin Beşiktaş'ın transfer politikasının en güzel özeti olduğu ortada.
Ayrıca unutmamak gerekir ki bu giderler sadece futbol takımının giderleri. Yani operasyon giderleri, faiz giderleri bu giderlerin içinde değil.

Beşiktaş'ın şu andan itibaren gelir artırıcı yapamıyorsa gider azaltıcı önlemler alması gerekiyor yoksa tutacak bir takımımız olmayabilir.
Büyütmek İçin Tıklayın
Yukardaki grafikte, Beşiktaş'ın 5 yıllık, normalde Kar/Zarar diye adlandırılan ama Kar olmadığı için Zarar Tablosu olarak adlandırılan özeti var. Sayın Demirören ve ekibi Zarar'da dur durak bilmiyor. Ve Beşiktaş'a verdiği zararı açıkça gözler önüne seriyor.

Aşağıdaki özet gelir tablosu ise yukardaki grafiği daha ne anlatıyor. Özellikle son sezonda artan finansman maliyetlerinin nedeni dediğimiz gibi Özkaynakların eksiye düşmesi ve borçların döndürülemez hale gelmesinden kaynaklanıyor. Benim basit analimiz de bile ortaya çıkan durum bankalar tarafından daha detaylı analiz ediliyor ve döşene bir tekmede mottosu ile yüksek faiz ile kredilendiriliyor. Böylece borcu ödemek için alınan borç daha da büyük borcu doğuruyor. Bu süreçte yıldız futbolcular ile de yüksek taahütlere girince iş arap saçına dönüyor.
Büyütmek İçin Tıklayınız
  • BEŞİKTAŞ OYUNU ADİL OYNAYABİLECEK Mİ?
Bilindiği gibi Avrupa'da futbolun patronu Platini'nin önderliğinde geliştirilen  Finansal Fair Play (FFP) ile kulüplerin mali yapısına çekidüzen verilmek isteniyor.

Özellikle petrol kuyusundan çıkan kara paranın yeşil sahadaki gölgesini kaldırmak için düzenlendiği söylenen bu yeni yapıda büyük yaptırımlar bulunuyor. Kriterler ise aşağı yukarı şu çekilde.
  1. Futbol takımının giderleri gelirlerini aşamayacak
  2. Son üç yıllık toplam gider, son 3 yıllık toplam geliri en fazla 5 milyon euro aşabilecek (2015'e kadar 45 milyon euroya kadar izin var, 2018'e kadar 30 milyon, 2018'den sonra maksimum zarar 5 milyon olabilecek)
  3. Gelirler hesaplanırken stad gelirleri, yayın hakları, sponsorluk gelirleri, futbolcu satışı gelirleri hesaba katılacak, parasal olmayan gelirler ve futbol dışı gelirler sayılmayacak.
  4. Hiçbir futbolcuya, klübe ya da yasal otoriteye vadesi geçmiş borç bulunmayacak.
  5. Özsermayenin negatife düşmesine izin verilmeyecek.
  6. Futbolcu maaş, ücret ve primleri, toplam gelirin %70'ini geçemeyecek.
  7. Toplam borç, toplam gelirin %100'ünü geçemeyecek.
Daha gördüğünüz gibi analize başlamadan 5. madde de takılıyoruz. Kulübün hisselerinin bir kısmının daha halka açılması ve buradan gelen gelirin Özkaynaklara eklenerek bu sorunun çözelmesi muhtemel.

Beşiktaş'ın giderleri son 5 sezondur gelirlerinin üstünde daha önce söylediğimiz gibi. 2. madde için küçük bir uygulama yaparsak bakalım sonuç ne olacak?

Finansman ve Faaliyet Giderleri Dahil verilerdir. 2011-2008 yılları arası.
FFP'nin belki de en zayıf halkası Sponsorluk gelirlerinin sisteme dahil edilmesi olacak. Böyle bir durumda Sayın Demirören cebinden para verip kulübü borçlandırmayacak ama kulübe sponsorluk adı altında para akıtacabilecek. Ayrıca sponsorluk sözleşmesine koyduğu bir madde ile sözleşmenin bitmesine az bir süre kala kulüp tarafından sözleşme tek taraflı fesh edilip sponsor firmaya tazminat ödebiletecek.

6. maddeyide incelemekte yarar var. Aşağıdaki tablo sezonluk ücretler ve o sezon elde edilen gelirler bulunuyor. Bu veriler ışında baktığımızda geçtiğimiz sezon FFP yürülükte olsaydı Beşiktaş bu maddeyede takılacaktır.
Büyütmek İçin Tıklayınız

Sözün özüne gelirsek. Sayın yöneticilerimiz dekoder alın demekte son derece haklı. Noat Samisa zaten yazdı bunları. Beşiktaş özelinde şunu söylebilirim ki;

"Sayın Demirören bu gün decoder alın diyebileceğiz bir taraftar gurubuna sahipsiniz ancak kulübü bu şekilde yönetirseniz, oğlunuz başkan olduğunda "decoder alın" diyecek taraftar bulamayabilir. Çünkü çocukların Beşiktaş'lı olması için hiç bir şey yapmıyorsunuz. Yeni decoder satmak için daha çok taraftara ihtiyacınız olacak ve bu yönetim anlayışınız ile pek çok çocuğun tercihi üzülerek ve maaselef görüyor ki hayal ettiğiniz noktadan çok daha farklı."

Futbol sadece futbol mudur değil midir bilinmez ama bu mottonun sahibi Simon Kuper Futbolun Şifrelerinde futbol işini ticari anlamda aptallık olarak nitelendiriliyor. O futbol işinden kar edilemeyeceğini ancak Porto, Lyon gibi kulüplerin ender olarak bu işten kar sağlayabileceğini anlatıyor. Biz karı geçtik en azından ligde kalacak kadar zarara razıyız.

Sabrınız için teşekkürler...