28 Ağustos 2010 Cumartesi

Hollandalı Düşerken..

Frank Rijkaard 5 Haziran günü Galatasaray.org'da "yeni teknik direktörümüz" spotuyla duyurulduğu gün herkez gibi ben de büyük bir devrimin arifesinde olduğumuza inanmıştım. Bu gün gelinen nokta da temelinden sallanan sadece Rijkaard değil. Rijkaard giderse, akıntısı güçlü olur ve yönetimi de yanında götürebilir.

Galatasaray'da sorunlar Hakan Balta'nın sektirdiği topla sümen altına sığmaz oldu. Birbirine sürekli kapalı mesajlar gönderen yönetim ve teknik adam arasında inanılmaz bir soğukluk olduğu ortada. Peki Rijkaard'ı resmi sitede duyurmak ile ilk temas arasında neler konuşuldu?

Galatasaray için bu gün değil, 5 Haziran 2009 dan önce Rijkaard'a ile pazarlık yapılarken söylenenler daha önemli.

Büyük ihtimalle Rijkaard, 118-80 'i arayıp Haldun Üstünel'in telefonunan ulaştı. Ardından büyük bir hızla tuşları çevirdi, kısaca kendini tanıttıktan sonra "Lütfen beni alın. İstanbul ve Galatasaray benim hayalim." dedi. Bir an şaşkınlık geçiren Haldun Üstünel "Sayın Rijkaard biz kariyerli bir hoca arıyoruz." diye cevabı yapıştırınca biraz mahçup olan Rijkaard kısık bir sesle "Ama sayın Üstünel ben La Ligayı kazandım, şampiyonlar ligini aldım" dedi. Bunun üzerin Haldun Üstünel saçlarını tutan tokayı agresif bir şekilde yerinden çıkardı ve saçları rüzgara bıraktı kendini. Önce kısa bir öksürükle boğazını temizledi ve Türk futbol tarhine altın harflerle geçecek o söz ebeği dökülü verdi ağzından "Barcelona'yı babam da şampiyon yapar."

Yukarıdaki gibi olmadığı kesin o görüşmenin. Büyük ihtimalle Galatasaray yönetimi Rijkaard'ı ikna etmek için oldukça uğraştı. Bu işi de "Hadi be hacı" ya da "Lütfen gel" diyerek değil, transfer bütçeleri üzerinden, oyun sisteminden, altyapı projelerinden ve yeni stad inşaatı üzerinden halletti.
Peki Rijkaard bir proje ve devrim adamı mıdır? Bu proje ve devrime tanınan süre nedir? İstenenlerin yapılması için gerekli araç-gerecin temini konusunda sınırlar nedir?

Bu süreç içinde belki de en çok üzerinde durulan transfer meselesiydi. Baros ve Kewell ile tarzını belli eden, yıldız üstü kaymak transfer politikası Rijkaard'la birlikte sürmeye devam etti. Çünkü ne de olsa yıldızlar topluluğu Barça'yı şampiyon yapmıştı Rijkaard. Yıldız oyuncuları yönetmeyi biliyordu. O zaman yıldız almakta sıkıntı yoktu.

Baros ve Kewell'ın bulunduğu kadroya Keita, Elano, Neill, Dos Santos ve Jo gibi takviyeler yapıldığında Beşiktaş taraftarının bu sezon başında yaşadığı "endorfin salgınına" yakalanmıştı Galatasaray taraftarı. Anca zaman geçtikçe görüldüki. Sorun bir futbolcudan daha derin.

Öncelikle bir devrim istiyorsanız Rijkaard'ı bu takımın başına getirmeyeceksiniz. Rijkaard bir hoca olarak yaratıcı bir teknik adamdan ziyade uygulayıcı bir teknik adam. Süregelen sistemler içinde var olanın üstünde ufak rütuşlar yaparak uygulamaya devam etmiş ve başarılı olmuştur. Hollanda milli takımı ve Barcelona geleneği olan takımlar ve neredeyse yanı sistemi uyguluyorlar. Bu iki takım için Rijkaard ortaya "başka birşey" koymamış. Zaten iyi olanı daha iyiye evirmiştir. Guardiola'da Rijkaard'ın iyisini mükembele çevirdi. Zincirin halkaları.

Antrenörlük sürecinde en zor sınavı Rotherdam olan Rijkaard'ın Milli takım sonrası ilk tren kazasıysı Rotherdam.

Bugüne baktığımızda yönetimin hatası sadece antrenör seçiminde değil antrenörü seçerken verdiği sözlerde. Tutmadığı sözler.

Rijkaard iyidir kötüdür ayrıca tartışılır. Neeskens ile aslında 2 kişi oldukları düşünülebilir. Bu ikilinin Galatasaray için yeterliliği tartışılır ancak bunları tartışmak için önce yönetimin transfer görüşmelerindeki sözleri tutması gerekir. Şu anda en masum insandır Galatasaray tenik yönetimi. Futbolcular 21. yüz yılda hala "imparator" hayallari kurarken, yönetim hem yöntem şekli hem de kasa olarak "Lidya" öncesindeyken en son suçlanacak adamdır Rijkaard.

0 yorum: