4 Ağustos 2010 Çarşamba

Siz Bizim Fenerbahçelileştirdiklerimizdensiniz...

1995 yılından 2010 yılına kadar geçen sürede Beşiktaş müzesinde şampiyonluk kupası adına çok büyük bir gelişme olduğu söylenemez. Başarının "şampiyonluk" apoleti ile ölçüldüğü futbol kırsalında Beşiktaş'ın yaşadığı değişim aklı selimleri rahatsız etse de Quaresma ve Guti transferleri hiç kimse tarafından "Neden?" sorusuna muhattap olmaz. Bu güne kadar yıldız diye takıma katılan hiç bir futbolcuya sorulmadığı gibi bu iki dünya yıldızı da sorgusuz sualsiz taraftarın bağrında yerini almıştır.

15 yılda 3 şampiyonluk kazanmış takıma kazandırılmış "yıldız" sayısı ise 15'in üstünde. Değişim sancıları ve üstüne biçilen kaftandan kurtulma çabaları içinde kazanılan şampiyonlukların isimsiz kahramanları hiç bir zaman gerekli değeri görmedi.

94-95 sezonunda şampiyon kadronun en yıldız oyuncusu kaleci Aumann'dı. Kırmızı kaleci forması ve şapkası ile kaledeki yerini aldığında oraya yakışıyordu. Fani Madida taraftarın sevgilisi ve Beşiktaş'ta sözleşme uzatan ilk yabancıydı. İzlanda'yı 5-0 yendiğimiz Euro 96 elemenleri öncesi yaptığı tuhaf açıklamalarla bu galibiyete ayrı bir anlam katan Sverisson ise takımın en ağır oyuncusuydu. Televisyonlar bile onun hareketlerini "slow motion" tekrar ihtiyacı duymaz normal hızında verirdi tekrarları. Daum'un kötü yabancı tercihlerinin ilk halkasını oluşturan Sverisson'un şansızlığı golcü olarak gelmesiydi aynı Madida gibi. İşte 95 yılının şampiyon kadrosunun yabancıları böyle.

Uzun süren sessizlikten sonra her galibiyetin ardından yakandığı söylenen 2003 ruhunun aslı Lucescu yönetiminde vücud buldu Süper Lig'te. 100. yıl gazı ile birlikte dönemin en iyi kadrosu kurulmuştu. Kalede daha sonra takım arkadaşları tarafından şike ile suçlanan Cordoba vardı. Kolombiyalı o zaman ki yabancılar içinde ülkesinin milli takımında oynayan ender futbolculardandı. Ronaldo tarihe Beşiktaş'ın son liberosu olarak geçti. Fenerbahçe maçlarının resmi golcüsü olmasının yanı sıra Gökhan Keskin'den sonra en iyi liberolardan birisiydi. Lucescu'dan sonra tandem içinde eridi gitti. En son Yunanistan'da top koşturuyordu. Pancu o zaman ki kadroda dünya yıldızı olmaya aday tek yabancı futbolcuydu belki de. Oynadığı futbolla hem Beşiktaş'ın hem de Romanya milli takımının vazgeçilmez oyuncusu oldu. Beşiktaş'ın namağlup gittiği sezonda Trabzonspor'a attığı gol şampiyonluk habercisiydi. Saraçoğlu panteri daha sonra Bursaspor'un yolunu tuttu. Sessiz sedasız ayrıldı takımdan. Guinti ise o dönemki Beşiktaş yabancıları içinde en kariyerli futbolcuydu. Bu kariyeri de bir süre Milan forması giymesi sayesinde ayakta kalıyordu. Türkiye'deki ilk İtalyan olan Giunti o sezon oynadığı futbolla Tayfur Havutçu'yu bile yıldız yapmıştı. Daha ötesi yok sanırım.

Zago 33 kez Brezilya milli takımında oynama başarısı göstermiş bir futbolcuydu Beşiktaş'a geldiğinde. 5 sezon Roma forması giymenin ne demek olduğunu anlatmaya gerek yok. Yaş-yıllık ücret denkleminin maksimum faydasını Beşiktaş'ta bulan Zago sert futbolu ile de hakemlerin Nouma ile birlikte en dikkat ettikleri oyunculardan birisiydi. Nouma hakkında birşey söylemeyi gereksiz bulup 100. yıl kadrosunun en zayıf halkası Maldarasanu'ya geçiyorum. Kariyerindeki en iyi takımın Beşiktaş olduğunu söylemek yeterli Maldarasanu için yeterli.

5 sezonluk suskunluğun haykırışı ise 2008-2009 sezonuydu. Mustafa Denizli yönetiminde şampiyon olan Beşiktaş'ın yabancıları yine ortalama futbolculardı. Sivok, ertesi zeon gönderilen Zapo, Cisse, takıma 2. yarıda katılan Ernst, Bobo, Holosko, Tello ve kaptan Delgado. Bu oyuncuların kalitesine baktığımızda Zapo, Holosko, Tello ve Delgado ilk ciddi alıcıda takımdan gönderilecek yabancı oyuncular.

Sürekli yerli yabancı kaynaşması ile başarı yakalayan Beşiktaş'a bu sezonlar dışında yıldız adı ile bir çok futbolcu geldi. Carew, Ricardinho, Juan Fran, Ailton, Kleberson, Higuain bunlardan sadece bir kaçı.

Beşiktaş düşük profilli yabancılardan maksimum verim alarak son 3 şampiyonluğuna ulaştı. Şimdi ise gecekondular yıkıldı ve yerine plazalar yapılıyor. Değişen yönetim profili bu sezon transferlere de yansıdı ve dünya yıldızları takıma kazandırıldı. Ellebetteki yıldız futbolculara sahip olmayı herkes ister ancak bu tarz transferler Beşiktaş kimyasına uymayan transferler. Az önce isimlerini saydığımız pek çok oyuncu gibi yeni oyuncularında ilerideki yazıların malzemesi olmayacağını kimse garanti edemez.

Geçen sene Real Madrid'in büyük transferler yapmasına rağmen kadrosunun iskeletini altyapıdan kuran Barcelona'ya boyun eğmesi, Man City'nin Arap yarım adasında fışkıran petrolü transfere aktarması sürdürülebilir başarı anlamında ortaya net şeyler koyayamamak anlamına geliyor.

Bu transferler Beşiktaş değil Fenerbahçe karakterli transferlerdir ve Fenerbahçeye daha çok yakışır. Beşiktaş ne zaman bir "Dünya Yıldızını" takıma katsa kulüp ile futbolcu arasında uyum sorunu oluyor. Bu transferlere kötü demek elbetteki aptallıktır ancak "fark yaratmak" isteyen takımın değil "şampiyon" olmak isteyen takımın transferleridir.

Tribünlerle mütabakat yapmak için yapılan transferler umalım ki uzun vadede sahibine çevrilen silah olmaz.

0 yorum: