23 Haziran 2009 Salı

Futbol ve Baharat


Futbol içinde bir yaşam değil, yaşam içinde futbol gerek bize.

Meşin yuvarlağın aksine dönmüyor artık dünya. Üç direğin arasına her girdiğinde milyonları kenetleyen bir sporun insan hayatını etkilememesi düşünülemez. Bu etkileşim sürekli artıyor ve futbolun çevresindeki unsurları da merkeze doğru kaydırıyor. Bu çemberin içine giren unsurları seçme, iyileri alıp kötüleri almama gibi bir tasarruf maalesef mümkün değil.

Futbol, takım olarak birşeyler başarma, bir bütünün içinde bireysel yeteneklerini sonuna kadar kullanma, arkadaşının açığını kapatma, ortak bir hedefe tek vücud ilerlemek değil artık.

Futbolu sevenlere dikte edilen tarz, para, kavga, lüks arabalar, milyon euroluk transferler, kaçırılan futbolcular, tribün kavgaları vs. vs.

Bunlardan uzak durmak, futbolun içine almamak neredeyse imkansız. Real Madrid başkanı Perez'in Kaka ve Ronaldo transferleri için harcadığı para, Ronaldo'nun "Hitler misali" Paris'le görüntüleri, Demirören'in açıklamaları, Aziz Yıldırım'ın "bari transfer şampiyonu olayım" halleri, günü kurtarmak için yapılan hamleler futbol endeksli bir yaşamın sadece bir kaç örneği.

Futbolun "magazin" tarafının sattığı bir gerçek ancak futbolun ana unsuru olan oyuncuların eksik olması, uzun cümlelerin başının unutulması, kilişelerden kurtulamaması kimsenin umrunda değil. Zaten futbolcu fazla konuşmamalı, siyasi görüşü olmamalı gibi bir kanı yaygın.

Futbolcu olma hayali kuran bir çocuğun, önüne konanlar, Paris Hilton'la transfer kutlaması, otelden telefon bağlantısı yapıp tuttuğu takımı açıklama ve üstünden bir hafta geçmeden başka takıma gitmek, milli takımdan arkadaşının boğazını sıkmak gibi şeyler.

Sinema ve edebiyat artık oldukça mesafeli bakıyor futbola. Sinemaya aktarılan futbol yine yukardaki şeyleri anlatıyor aşağı yukarı. En son çekilen Türk yapımı film ise hatırladığım kadarıyla "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar"dı ve tam da benim anlattığım şeyi söylüyordu. Çünkü o filmde futbol umuttu beraberlikti ve harika bir endüstriyel futbol yergisiydi. Ama amiyane tabirle "gişe yapmadı". Yapmaması da bu ortamda doğaldı, çünkü bizim görmek istediğimiz ya da bize bu güne kadar gösterilen değildi o. Filmlerde 3 büyük takımdan birini anlatırsan diğerleri izlemeye gelmez, 3 büyüklerden başkasını anlatırsan hiç kimse izlemeye gelmez.

Simon Kuper'ın "Futbol Asla Sadece Futbol Değildir" kitabı ise futbol üzerine yazılmış en iyi kitaplardan biridir. Ancak mesele yine aynı, temele oturtulan obje futbol. Futbolu içine alan, hayatın bir kestini anlatan edebi yönü yüksek bir kitap bulmak neredeyse imkansız. Futbol temelli pek çok kitap olmasına rağmen genelde araştırma türü kitaplar bunlar.

Söz hazır kitap ve edebiyata gelmişken kendine yatırım yapmayan Türk futbolcularından beklendiği gibi henüz bir otobiyografi yazan futbolcumuz yok 90'ların sonu ve 2000'lerin başında oynamış. Maç sonu röportaj veremeyen futbolculardan evet ancak en azından bire bir kendileri kaleme almasalar bile yardım alabilirler. Rıdvan'ın, Hakan Şükür'ün, Tanju'nun kendini ve anılarını anlatması hoş olmaz mıydı?

Salt kazanma hırsına sahip taraftarlar yetiştirmeye başladık takım tutmanın karşılığının sadece başarı olmadığını anlatmakta çok geç kaldık. Çünkü gençler artık futbolu mahalle arasında değil para vererek halı sahada oynuyorlar ve o yaşta futbolun içine para girince mevzu "kazanmak ya da kaybetmek" oluyor.

Mahalle takımı olmayacak çocuklarımızın, o takıma ait forma hayali de olmayacak, mahalle bakkalının yaptırdığı formaları da giyemeyecekler.

Futbol içinde bir yaşam sürüyoruz ve bize sunulan futbol sadece para temelli. Oysa ki yemeğe katılan baharat gibi hayata biraz futbol katabilsek herkes daha mutlu olur.

0 yorum: