19 Mayıs 2010 Çarşamba

Ameliyat Masası | Fenerbahçe | 8+8=2

Son dört sezonda dört farklı şampiyon çıkartan bir ligin üç sezonunda Fenerbahçe ilk ikideydi. Dramatik Denizli maçı sonrası gerekli hamlelerle ortaya konan doğruların meyvelerini yemek adına yapılanların mimarı en başta Aziz Yıldırım'dı. 2009-2010 sezonuna başlarken koyduğu üç sezonda üç şampiyonluk gibi iddalı hedef kurgulanmış bir lig yaşacağımız kanısı uyandırdı Fenerbehçeli olmayanlarda. Sezon sonuna doğru alınan tek farklı, rakip takım kalecisini ön plana çıkaran galibiyetler sonrası kaçan şampiyonluğunun muhasebesi yapılırken Aziz Yıldırım'ın gündem maddesi yine bir kaleciydi. Ne kadar ironik olsa da kendi yanlışlarından tek söz etmeden kaçan şampiyonluğu Fenerbahçe dışından 3-5 isme yüklemek ve istifa etmemek yine de saygı duyuması gereken bir tercihtir çünkü bu tercihi yapan kişi 100 yıllık saygıdeğer bir takımın başkanıdır.

Denizli maçında kaçan şampiyonluk sonrası takımdan gönderilen Daum'un tekrar takımın başına getirilmesi verilen sözün yerine getirilmesi için atılan ilk adımdı. Ülke futbolunu ve Fenerbahçe'yi tanıyan bir hoca ile ülke sınırlarında bir başarı isteyen yönetim, 2 sezondur gelmeyen şampiyonluğun bu sayede geleceğini düşündü.

Bu tercih çok tartışıldı. Takımın başında yer aldığı sürede Avrupa'da başarının yanından bile geçemeyen bir hoca ile yeniden anlaşmanın vizyon eksikliği ve günü kurtarma operasyonun bir parçası olarak görüldü. Avrupa Ligi ilk maçında Hollanda'nın o zaman şampiyon olacağı düşünülmeyen şampiyonuna karşı Saraçoğlunda alınan mağlubiyet Daum karşıtlarının elini güçlendiren bir sonuçtu.

Ama annemizin liginde işler gayet iyi başladı ilk sekiz haftada alınan sekiz galibiyet ve en yakın rakibe atılan 5 puanlık fark tercih anlamında doğruların yapıldığını gösteriyordu. O zamana kadar Aykut Kocaman'ın Daum ile sorunları henüz ortaya çıkmamış, Dos Santos Brezilya Milli Takımının oyuncusu ve Baroni, Aurello'dan daha iyidi. Olumsuz görüşlerin üzerinde toplandığı tek isim, medyanın oklarının hedefindeki "Okçu" Guiza idi. La Liga'nın gol kralı apoletiyle İstanbul semalarında süzüldüğü sırada onu karşılamak için hava alanında bulunan taratarların ruh halini 2 sezonda altüst eden bu adam, attıklarından çok kaçırdıkları ile hatırlanacak.

Sezona bir önceki şampiyon Beşiktaş'ın transferde havasını söndürerek başlayan Fenerbahçe, Mehmet Topuz'un üzerindeki siyah beyaz formanın rengini bir anda sarı laciverte çevirdi ve sezonun başında Demirören ve yönetimini paniğe sevk etti. Bu panik sonrası yapılan kronik yanlışların Beşiktaş'ı yarış dışında bırakacağı daha ilk haftalarda belli olmuştu. 8. Hafta sonunda Beşiktaş ile Fenerbahçe arasındaki puan farkı tam 12 olmuştu ki henüz iki takım karşılaşmamıştı bile. Geriye geçilmesi gereken bir takım kalıyordu; Galatasaray. 2 maçtan 6 puanı hanesine yazdıracağından emin olan Fenerbahçe için yol düz ve temizdi artık.

Ankaraspor'dan alınan Özer'in sakatlığı geçiyor, ipod gazisi Kazım'ın, DNA'sı Daum'un elinde yeniden kodlanıyordu. Bilica, 2 sezonluk Sivas macerasında ziverveye oynayan bir takımın havasını soluduğu için Lugano'nun eksiklerini tamamlama konusunda hiç zorluk çemiyordu. Bekir İrtegün yedek kulübesindeyken zorluk çekse de sorun olmazdı diye düşünüyordu herkes. 6 yeni transfer ve bir hoca değişikliğinin mevyelerini müjdeleyen çiçekler açtığında henüz 8. haftaydı.
9. hafta ile başlayan puan kayıplarının ilki geldiğinde herkes buna bir kaza diyordu ancak zincirleme bir kazaya dönüşmesi fazla uzun süremedi. Sonraki 9 haftanın 5'inde puan kaybeden Fenerbahçe'de kazan kaynamaya başladı. Özellikle Daum ve Aykut Kocaman arasında sürekli yalanlanan bir sorun yumağı basında manşetleri süslemeye başladı. Devre arası transferinde Galatasaray ardı ardına elinde patlayacak bombalar patlatırken Fenerbahçe'nin suskunluğu, Aziz Yıldırım tarafından "Büyük takımlar devre arasında transfer yapmaz," diye açıklandı. Ama bir transferle küçük olunmaz diye düşünmüş olacak ki Aziz Yıldırım, Burak Yılmaz karşılığında Trabzonspor'dan Gökhan Ünal'ı transfer etti. Bu transfer ile Daum'a Guiza için Semih'ten başka bir alternatif sunmak niyetindeydi yönetim.

2. yarının başında Denizli ve Sivas galibiyetleri sonrası başlayan serbest düşüş 4 hafta sürdü. İlk yarının 7. haftasında en yakın rakibinin 3 puan önünde lider olan Fenerbahçe 2. yarının 7. haftasında ise liderin 4 puan gerisinde averajla 3. sıradaydı.

Bu kayıp sürecinde Fenerbahçe genellikler maçlarında öne geçiyor ancak skoru rahatlatacak skoru üretmekte zorlanıyordu, bu zorlanma sırasında düşen fizik güç maçın son dakikalarında karabasan gibi gollerin yenilmesine sebep oluyordu.

Daum ve Koch takıma gerekli fizik gücü veremediği için Guiza ise gol atamamaya devam ettiği için eleştiriliyordu. Kontra atak oynayan bir takımın golcüsünü transfer ettiği için Aziz Yıldırım'ı eleştirmeyi unutanlar, Semih'i oynatmayan, Kazım'ı gönderen ancak yerini dolduramayan Daum ve kurmaylarını ise pas geçmiyorlardı.

İlk mağlubiyetini aldığı Gaziantep'u bu sefer evinde yenerek çıkışa geçen Fenerbahçe için ardı ardına gelen galibiyetler şampiyonluğun habercisi gibiydi. Puan kaybı yaşanan maçlardan farklı olarak Fenerbahçe artık gol yemiyordu. En son 23. haftada İstanbul Büyükşehir Belediye'den gol yiyen Volkan'ın üstün performansı takımın şampiyonluk umutlarını son haftaya kadar taşıdı.

Futbolun ilginç bir oyun olduğu aşikar, zaten bu yüzden seviyoruz değil mi futbolu? 24. hafta ile 34. hafta arasında sadece 1 gol yiyen Fenerbahçe'nin şampiyonluğuna yenen o "bir" golün sebeb olması futbolun "kahpeliği" olarak adlandırılsa da o golün Gökhan Ünal'ın yerine Trabzonspor'a verilen Burak Yılmaz'dan gelmesi sadece bir tesadüf.

Daum'un Denizli'de kaçan şampiyonlukta bir gole ihtiyacı varken Anelka'yı kulübede oturtması ne kadar eleştrildiyse, yine bir gole ihtiyaç varken Guiza'yı sahada tutması o kadar eleştirildi. Guiza bu sezon Alex ile birlikte takımın en golcü oyuncusu ancak attığı gol sayısı sadece 11. Ortalama bir Fenerbahçe forvetinin 15 golün altında atması başarısızlık olarak nitelendirilken Daum'ın bu oyuncuya verdiği şansı abartması nedendir acaba?

Sezon ortasında Fenerbahçe'den ayrılan Colin Kazım ve Roberto Carlos'un Semih Şentürk'ten fazla ilkonirde oynadığını düşünürsek Aziz Yıldırım, Rüştü'yü, Melih Gökçek'i, medyayı bırak kendi içine bakmalıdır.

Fenerbahçe ilk sekiz ve son hafta hariç sekiz haftayı kazanarak şampiyonluğu kıl payı kaçırdı. Bu seriyi 8-9 ya da 9-8 olarak geçseydi bu gün konuşulanlar farklı olacaktı.

Bu sezon Fenerbehçe için kaçan sadece şampiyonluk değil aynı zamanda Şampiyonlar Ligi biletidir. Lig 2.liğinin sağladığı Şampiyonlar Ligi bileti uzun ve dolambaçlı bir yolu işaret etmektedir ve maalesef rakipler, hem kağıt üstünde hem de sahada ligimizin tüm takımlardan daha güçlüler. Gruplara kalmanın getireceği sadece maddi olanaklar değil transferde kulaklara fısıldandığında güçlü bir etki yaracak sihirli bir sözcüktür.

Aziz Yıldırım sezon sonu basın toplasında mealen demiştir ki "Galatasaray şampiyon olmuş olsaydı istifa ederdim ama Bursaspor şampiyon olduğu için buna gerek yok. Hoca gider ben bir iki lafla gündemi değiştiririm. Hakemler hakkında konuşmuyorum arkadaşlar, soyunma odasında direk kendileriyle konuşuyorum."

Son bir söz Aziz Yıldırım'ın doğruları söylemiyor olması doğruları yapmıyor olmadığı anlamına gelmez. Model yanlış olsaydı ne Adnan Polat ne de Yıldırım Demirören, Aziz Yıldırım olmaya çalışmazdı.

1 yorum:

Erhan dedi ki...

Hepsine katılıyorum. Az bile söylemişsin. Eline sağlık.