5 Ekim 2011 Çarşamba

Hakkaten Yeter Yıldırım Demirören

Beşiktaş için ilk göz yaşımı döktüğüm 30 Mayıs 1993 günü Sayın Demirören 29 yaşındaydı. Futbolumun kirlendiği gün eminim ki Demirören'de en az benim kadar üzülmüştür. O günün bir başka anlamı da bu gün faraziye gibi gelen "şerefli ikincilik" mertebesinin malümunun ilanıydı.

O gün başlayan değişim tribüne "Ahmet "Dursun" Seba "Gitsin" diye sirayet ettiğinde gelinecek noktanın burası olacağı kimsenin aklının ucundan bile geçmemiştir.

Tribün desteği ile darbe yapma geleneği 2 başkan için gerçekleşti. Önce Seba gitti, sonra Serdar Bilgili. Ayrılışları adı konulmamış kuralların tedahülden kalkmasıydı aslında. Belki de 100 yıllık oyundaki en büyük değişimlerin çok kısa bir sürede olduğu döneme denk gelmişti o dönem. Ama en nihayetinde çocuktum ve insana dair en yoğun duyguların merkezinde Beşiktaş vardı. Beni en çok heyecanlandıran, en çok üzen, en çok sevindiren, en büyük hayal kırıklığına uğratan Beşiktaş'tı.

Seba gibi bir başkanın ardından kim gelse biraz eksik kalacaktı. Ama bu şekilde tribün darbesi yaparak başkanlığa oturmak, mahalledeki ulu çınarı kesip üstüne ev yapan müteahhit hissi uyandırdı hep bende.

Süleyman Seba, İhsan Kalkavan'ı sandıkta yendi ama yeni jenerasyona trübünde yenildi.

Yıldırım Demirören'ın 6 teknik direktör değiştirmiş olması, kulübü inanılmaz bir borç batağına sürüklemesi, haddi hesabı olmayan transferler ile takımın büyüklüğünü adım adım azaltması, kulübü kendine 90 mio borçlandırması bunlar hep işin teknik tarafı. Zaten o konu ile ilgili bir birşeyler karalamıştık. Bu linkten o yazıyı okuyabilirsiniz.

İşin bir de sosyal tarafı var. Maddi kısım Beşiktaş'ın 10 sene üst üste şampiyon olması ile çözülür ancak kulübe verilen sosyal zarar ve yönetilemeyen "itibar yönetimi" için yapılması gerekenler çok daha fazla.

Yıldırım Demirören kulübü bu güne kadar kötü bir Football Manager hastası gibi yönetti. Her sene "sil baştan" takım yaratmaya çalıştı. Sabırsızlık hastalığının pençesinde çok can çekişti. Her profilden teknik adam ile çalıştı. Evladım diye getirdiği Sağlam ertesi sezon Beşiktaş'ın ıskartalarından kurduğu iskelet ile Bursaspor'u şampiyon yaptı. Fifa'da en çok davası olan kulüp olarak tarihe geçtik. Tüm bunlar Beşiktaş'ın manevi değerlerine verilen zararın bir kaç örneği.

Tribün darbecisi bir gelenekten gelen Yıldırım Demirören bu konuda o kadar tecrübeli ki aynı şekilde devrilmemek için kendi stadında kendi taraftarını dövdürmekten çekinmedi. "2 kupayı unutup vefasızlık yapan"lara verilen ders niteliğindeki tribün içi örgütlenme gösterdiki Yıldırım Demirören geldiği yeri unutmayanlardan.

Yönetişim konusunda vitrine bir kaç yönetici koyup geri planda tüm kulübün kaderini iki dudağının arasına alan bir başkan olduğu açık artık. Bu mali yapı ile de çok yakında kulübün anahtarını Demirgören Şirketler Grubunun kasasına koyar. Bir nevi yerli Abramoviç. Sonuçta ikisi de gazcı.

Şimdi ölçmek mümkün olmadığı için bu kadar emin yazıyorum sanılmasın ama son 5 yılda takım tutmaya başlayan çocuklar üzerinde bir araştırma yapılsa, Türk futbolu 1 milyon yeni küçük taraftar kazandıysa bunların ancak %5'i Beşiktaşlı olmuştur.

Bir çocuğun Beşiktaş'ı tutması için "aile fertleri"nden başka bir sebep var mı? Sportif başarı yok. Mali başarı yok. İsktikrar yok. İthal ettiğin bal yapmayan arılardan kurulu bir yıldız topluluğusun ama bir araya geldiğinde tüm yıldızlar soluyor.

"Şımart bizi başkan, çıkart bizi baştan" pankartında kullanılan boyadan, kullanılan fırçaya kadar hepsi şimdi haklı ya da haksız Metris'te olan Aziz Yıldırım'ın 6-7 sene önce terk ettiği yönetim anlayışının kötü bir kopyası.

Sayın Yıldırım Demirören eminim Beşiktaş'ı benden daha çok seviyordur. Beşiktaş yenildiğinde benden daha çok acı çekip, daha fazla kafa yoruyordur. Ama Beşiktaş taraftarını dövdürmek, şahsi işlerin için Beşiktaş adını kullanıp yıldız futbolcuları AVM açılışına getirmek bizi ayıran şeyler Başkan.

Bu kronoji bir manidar. Beşiktaş - Deron Williams - Beşiktaş Milangaz...

Son olarak,

"Çek git başkan, çıkart bizi baştan"

3 yorum:

Unknown dedi ki...

Eline Sağlık. Beşiktaş'ta bütün kötülüklerin anası Yıldırım Demirören'dir. O gidene kadar susmamak lazım. Her ortamda, bloglarda, maçlarda tavır koymak lazım.

Çarşı'ya şaşıyordum, ama yazdıklarını okuyunca şaşırmanın anlamsız olduğunu görüyorum bir kez daha..

Adsız dedi ki...

sizin 6-0 yendiğiniz takımı bizim 8-0 yenmemiz mi kirlenme?

Kerem Akbaş dedi ki...

adınla yazsaydın daha iyi olurdu ama anlatamadım futbolun kirliği benim için orda başladı orda yüz yüze geldim orda öğrendim ben. Ben daha temizim iddası değil bu. Bazımları da 2002-2003 sezonunda öğrendi. Bazıları da bu temmuzda. Futbol kirli ama insanların öğrendiği zaman değişiyor o kadar.