23 Eylül 2010 Perşembe

Bir Selden Diğerine Koşan Hep Aynı Seli Görür..

Futbolu analiz etmek, taktik ve teknik envanterini çıkartmak çok hoşlandığım bir şey değil. Hem bu konuda iyi olmadığımı hem de yazmak için izlediğimde futboldan zevk almadığımı fark ettim. Bu işi çok iyi yapan bloggerlar, tv yorumcuları ve teknik direktörler varken ahkam kesmek bana pek doğru gelmiyor.

Bir kaç maçı yazmak için izlediğimde zihnimde kalanların genel de hatalar olduğunu fark ettim. Zevk almak için yaptığım bir işin hep olmayanlarına odaklanmak alınan zevki minimize ediyor. Az çok gördüğümü yorumlayabilecek biri olduğumu düşündüğümden genelde maç yazısı yazmaktansa işin "sadece futbol olmayan" yanına da eğilmek eğlendiriyor beni.

Ancak izlediğim son iki Beşiktaş maçı özelinde birşeyler yazmak geretiği hissine kapıldım. Bir futbol takımı olarak sahaya çıkan Beşiktaş'ta sihirli sözcüğün "takım" olması gerekirken, takım içindeki elemanlara takılmak "Guti" ve "Quaresma" özneli cümleler kurmak bütünü kaçırmak anlamına geliyor.

Hem CSKA hem de Fenerbahçe maçlarına baktığımızda, 2 maçta 4 puan, dünyanın her yerinde başarı, bazı yerde ise kabul edilebilir olarak görünür. Ancak her bir 90 dakikayı izlerken gözlerin "takımın" bir kaç elemanına kitlenmesi bütünü görmek açısından sıkıntılı bir durum.

Beşiktaş takım olarak geçen sene bu zamana kadar kilometrelerce yol kat etmiştir ancak hedefe ulaştığını söylemek en hafif tabirle hayalcilik olur. Güzel futbol bekleyen taraftarı oyunu sakip yarı alanda oynayarak heyecanlandırmak elbetteki güzeldir. Ali Ece'nin 3 Korner 1 Penaltı programında yaptığı tespit değişim açısından oldukça yerindeydi. Maçın son dakikalarında defansif iştahı had safhada olan Nobre ve Bobo'dan bahsedip, geçtiğimiz sezon maçın son dakikalarında defansif oyuncuların hücumda gol aramasa gönderme yaptı. Beşiktaş'ta değişen buydu çünkü Beşiktaş için değişim gol sorunu çözmekle başladı.

Peki Beşiktaş evrim,devrim,değişim ne dersek diyelim tamamladı mı? Tabi ki hayır? Öncelikle orta alanın defansa ve hücuma entegre olması için biraz daha zaman geçmesi gerekiyor. Lucescu zamanında yakalanan takımsal ahengin oluşması durumunda kalite olarak çok daha önde olan bu kadronun daha çok şey başaracağı ortada. Ancak başlıktan da anşıldığı gibi Beşiktaş'ı Guti ve Quaresma'dan ibaret sanmak ve sürekli bu oyuncular üzerinden Beşiktaş'ı anlamaya çalışmak Beşiktaş'ı 2 futbolcuya indirmek anlamına gelir.

Aslında Beşiktaş özelinden yazılan yazı Arda-Galatasaray, Alex-Fenerbahçe olarakta kaleme alınabilir.

"Bir selden diğerine koşan hep aynı seli görür" alıntısını yapar babam zaman zaman. Futbolun yıldızları futbolu izlenilir yapan unsurların en büyüğüdür belki ama gözleri Quaresma'dan İbrahim Üzülmez'e, Arda'dan Emre Çolak'a, Alex'ten Özer'e de çevirmek gerekir bütünün tamamını anlamak için. Hatalar oyunu olan futbolda en parlak yıldızlar tabi ki yanındakileri daha sönük gösterecektir.

1 yorum:

Tansu Gürsel dedi ki...

Aynen katılıyorum bu yazıya. Quaresma'nın harika çalımlarını ve sorumluluk alışını izlerken bir de İbrahim Üzülmez'in ona ayak uyduruşunu gözden kaçırmamak lazım.

Ayrıca Antalyaspor'da yeniden doğan Deniz Barış'la Necati Ateş'i, Buca'da 30'undan sonra futbolunun üzerine koyarak oynayan Orhan Ak'ı ve geçen sezonun tamamını sakat oynayarak Bank Asya Ligi'nin en az gol yiyen kalecisi olan Karabüksporlu Bülent Ataman'ı da es geçmemek gerek...