25 Ocak 2010 Pazartesi

Sportif Direktör mü? Sportif Başkan mı?


Sezon başında Aykut Kocaman üzerinden Fenerbahçe'nin başlattığı akım Ünal Karaman ve son olarak Metin Tekin ile yeni bir boyut kazandı. Gelinen noktayı anlamak için öncelikle cevabının açık seçik ortaya konulması gereken soru ise "Sportif direktör nedir?" olmalıdır.

Aşağı yukarı aynı işi pek çok değişik sıfatla yapan insanlar mevcut. Kimi yerde bu, biraz önce söylediğimiz gibi sportif direktörken kimi takımlarda idari menajer, genel menajer. Kavramların içini boşaltmakta üstümüze olmadığından buraya takılmak konuyu ıskalamak anlamına gelir. Yani "ha siyo, ha ceo".

Takımların sportif direktörleri eski futbolcularından seçmesi direktörün önündeki sıfata uygun ancak başarıda asıl rol oynayan neyin, ne kadar direkötürü olunacağı.

Aykut Kocaman bu sıfatla Fenerbahçe'de çalışmaya başladığında herkesin ilk tepkisi "işine karışmazlarsa başarılı olur" şeklindeydi. Aynı soru işaretleri Ünal Karaman ve Metin Tekin için de geçerli. İşlerine karışılmazsa...

Peki bu insanların işleri nedir tam olarak? Transferde yetkili mi olacaklar? Fenerbahçe'yi bilmem ama Beşiktaş'ta yöneticiler bu işi kaptırmazlar. Tamam transferle uğraşmasın, takımı da çalıştırmayacak, başında sahaya da çıkmayacak. Bunlar da tamam. Hah buldum. Yönetim ile takım arasında köprü görevi görecekler. Yani futbolcular parasını alamadığında yönetime teknik direktör değil "bizim çocuklar" çıkacak. İç transferde yöneticilerin çözemediği bir şey olursa "abileri" kulaklarını çekecek. Gece yaşantısına dikkat etmeyen "rahip adayları" ile tek tek ilgilenecekler. Farkındayım çizdiğim tablonun karamsar olduğunun; umarım yanılırım.

Başkanlar, yöneticiler eğer yetki vermeden sorumluluk vererek olası bir ters durum için yemi hazır bulunduruyorlar ise söyleyecek birşey yok.

Kulüp yapılanmalarımızda dernekler kanunun ve ibra müessesesinin varlığını sürdürmesi ortaya bu sağlıksız yapıyı çıkartıyor. Kendimize özgü bir durumumuz olduğundan dışardan direk ithal edilen modeller kulüplerimize bir beden büyük geliyor.

Son naklen yayın ihalesi ile birlikte artık kulüplerimizin zengin yöneticiye olan ihtiyaçları bir nebze olsun azaldı. Bundan sonra kulüplere gerekli olan profesyonel kadrolardır. Masa başı kuralları bilmek yetmez; saha içi kuralları da bilmek gerekir. Başkan isimleri manşetlerde ne kadar az yer alırsa kulüplerin başarıları o oranda artmaktadır. Bunun tipik örneği Seba Dönemi Beşiktaş'ı ve Süren Dönemi Galatasaray'ıdır.

Bu iki dönemde sırasıyla takımlar son 20 yıldaki en parlak günlerini yaşamışlardır. Daha sonra Aziz Yıldırım döneminde, Daum ile birlikte Denizli maçına kadar geçirilen süre içinde Fenerbahçe önemli başarılar kazanmıştır.

Bu üç başkan içinde Süleyman Seba'yı diğerlerinden ayıran şey futbolu sabah içinde Baba Hakkı'dan öğrenmesiydi. Beşiktaş'ı Beşiktaş yapan adam sadece başkan değil aynı zamanda bir sportif direktördü.

Ancak bu gün kulüplerimiz sadece futbol bilgisi ile yönetilebilecek büyüklüğü aştılar. Futbol bilgisi asgari şart olmakla beraber günün koşulları doğru kavramak, doğru işi doğru kişiye vermek gibi yöneticilik kabiliyetleride gerekiyor. İşte burada devreye sportif direktörler giriyor, yani girmeli.

Her restaurantın iyi bir işletmeci kadar iyi bir aşçıya da ihityacı vardır. İşletmeci mutfağa girip yemek yapmamalı.

Zamanlaması ilginçte olsa Metin Tekin'e yeni görevinde başarılar.

0 yorum: