18 Ocak 2010 Pazartesi

Genç Oyuncu Fetişizmi...


Garplılar ip cambazını "Ha geçti,ha geçecek" diye, şarklılar "Ha düştü, ha düşecek" diye izlermiş. Emre Çolak ve Necip Uysal bağlamında medyada yapılan tartışmada aynı sonuca götürüyor bizi. Milli takım teknik direktörü üzerinden yaptığımız "yerli, yabancı" tartışmasını, "iyi, kötü" mecrasına taşıyamadıkça yaptığımız tartışmalar hep soyut kalacaktır.

Lige verilen ara ve transfer döneminin hareketsizliğini medyanın dikkatini takımlarımızın genç oyuncularına yöneltti. Sergen Yalçın'ın Necip'i öne sürerek istifa etmesinin ardından alevlenen tartışmanın bir yanında genç ve gelecek vaadeden oyuncular diğer yanda ise teknik direktörler var. Necip'in ve Rıdvan'ın Hamburg maçındaki performansları, Emre Çolak'ın serbest atıştan attığı gol, Özer Hurmacı'nın Alex'in veliahtı ilan edilmesi ise gelişen süreçte ortaya bir "genç oyuncu fetişizmi" çıktı.

Futbolun geldiği noktada takımların sürekliliklerini sağlamak için taraftarın ilgisini sürekli canlı tutması gerektiği yadsınamaz bir gerçek. Bu gerçeklik içinde kulüplerin tek gelir kapısının taraftar olduğunu unutmamak gerekir. Her ne kadar taraftarın cebinden direkt olarak az olsa da, forma alarak, Digitürk alarak, iddaa oynarayak kulüplerine sağladıkları gelir hiçte az değil. Bu sebeple takımlar taraftarı takımdan ve futboldan soğutmamak zorundalar.

Taraftarın heyecanını canlı tutan pek çok etmen var. Yıldız futbolcu transferleri ile kulübüne bağlanan taraftar profilleri olduğu gibi altyapıdan çıkan bir genç oyuncu için takımını herşeyden çok seven taraftarlar da var.

Takım kültürü ve aidiyeti yaratmak endüstriyel futbol kuralları içinde oldukça zor. Sürekli şikayet edilen bu kurallar içinde şikayet eden çok olmasına rağmen "tv'yi kapatıp, ben yokum" diyenlerin sayısı çok ama çok az. Kulüplerin köklerinden gelen oyuncuların varlığı, kulüp kültürünün yaşamasının can damarı. Real Madrid'te Raul, Barça'da Puyol, Manchester'da Giggs bu damarı besleyen önemli isimler.

Son bir kaç haftadır Necip, Emre Çolak ve Özer üzerinden yapılan yayınlar, sanki herşeyi doğru yapan medyanın(!) kulüplere tokadı gibi. Özkaynak diyince akla gelen adam Serpil Hamdi Tüzün goal.com a verdiği röportajda "Oyuncular bir kere geleceğe yönelik yetiştirilip donatılmalı. Biz 14-15 yaşında çocuğu aldığımız zaman, onu o günün futboluna değil, 3-4 yıl sonranın futboluna göre yetiştirmemiz gerekiyor. Ona hazır olmalı. Esas mesele orada. Biz ne yapıyorsak, üstteki takımlar daha iyi olsun diye yapıyoruz. Beşiktaş’ta genç oyuncular çıktı, amaç profesyonel takımda oynamaktı ama bu yetmez. Beşiktaş yine üçüncü, beşinci olsaydı, şu konuşmayı yapmıyor olacaktık." demişti. Genç oyuncu yetiştirmenin en kolay olduğu ülkelerden birinde yaşıyoruz. Hem genç çok hem de oyuncu. Ancak bir futbolcunun futbolu 4 ayaklı bir masa üzerindeki camdan bir küreye benzer. Masa yükseldikçe, futbolcu da futbol da yükselir. Önemli olan 4 bacağın tamanını aynı anda ve aynı ölçüde yükseltmektir. Bir bacak diğerlerinden fazla yada az yükselirse cam küre masadan düşer ve paramparça olur.

Masanın 4 ayağını Serpil hoca söyle sıralıyor. Fizik, mantalite, taktik ve motivasyon. Bu 4 masa bacağını bir arada yükseltmek oldukça zor. Az da olsa dengeli yükselenler, futbolları ile Türk Futbol tarihindeki yerlerini çoktan aldılar.

Bu gün genç oyuncuları manşetlere taşıyan, onları oynatmayan hocalarından hesap soran Türk basının belki de en büyük sorunu bu. Bu gün Emre için Rıdvan için yazılarınların özneleri değişik formatları hepimizin aklındadır. Aynı cümleler Serdar Özkan için de Aydın Yılmaz için de Gürhan için de yazıldı. Kendine küçük hedefler koyan-koydurulan futbolcular mezarlığıdır gazete arşivleri.

Bir hoca takımını kurarken, seçimini "iyi ve kötü" arasında yapmalıdır. Futbolcunun yaşından önce performansı belirleyici olmalıdır. Bir futbolcu ne genç diye takıma alınmalıdır, ne de tecrübeli diye. Genç futbolcuların parlak bir iki maçlık performanslarının ardından, düşük bir performasını gece yaşantısına bağlamak bize özgü olduğu gibi, İstanbul'a geldiği hafta "ehliyet" kaptırmakta o kadar bize özgüdür. Kantarın topuzunu kaçırmak her zaman yaptığımız şey. Bazen genç futbolcuları o kadar cilalayıp parlatıyoruz ki, üzerlerine ufacık bir toz konduğunda yeniden silmek yerine yeni oyuncuları cilalıyoruz. Bir süre sonra elimizde cilalayacak hiç birşey kalmıyor.

Bu gün eleştirdiğimiz basın kadar takımlarımızın da şuçu var gelinen noktada. Galatasaray'da, Beşiktaş'ta, Fenerbahçe'de altyapıdan gelen oyuncular Federasyon talimatnamesini yerine getirmek için kadroda bulunuyorsa takımlar bir de kendilerine bakmalılar. Batuhan'ı Manchester City isterken vermeyenler hem Batuhan'a hem de Türk futboluna yazık ettiler. Gerekli disiplini, mental anlayışı oturtamayan sadece Batuhan'mıdır? İngiliz futbolcular Batuhan'dan daha akıllı veya daha ağırbaşlı mıdırlar? Dünyanın açık ara en iyi oyuncusu dediğimiz Messi, Arjantin'den Barça'ya gitmeyip İstanbul'a gelseydi ya her sezon bir takıma "pişmesi" için 25 yaşına kadar kiraya verilirdi ya da ilk 11'de oynamak için bir bankanın sponsor olduğu kupa maçlarını beklerdi. Messi şimdi dünyanın en iyi futbolcusu çünkü masanın 4 ayağının 2 tanesini Tanrı yükseltmiş, kalan 2 tanesini de Barça.

Kerem AKBAŞ

1 yorum:

Mauri dedi ki...

daha önce goal.com da okumuştum bu yazıyı. güzel gerçekten. Devamını bekliyoruz.