3 Eylül 2009 Perşembe

Her Hakkı Saklı Golcü : Gabriel Omar Batistuta


Onun gibisi bir daha gelir mi bilmiyorum? Şu anda kopyaları bile iş yapar ancak "Her hakkı saklı" olduğundan her halde, kötü bir kopyasına bile rastlamak zor.

Modern futbol klişeleri ile kirletiliyoruz, oyunu iki yönlü oynayan "10" numaralar, top tutan, top saklayan ve arkadaşlarına pozisyon hazırlayan forvetler arıyoruz sürekli.

Lezzetli bir futbol yemeğinin tarifi yapılırken, ne kadar "yetenek", ne kadar "çalışma" tam olarak saptanmasada kesin olan bir şey var ki o da, "Gabriel Omar Batistuta" futbol mutfağından çıkan en güzel 10 şeyden biri.

1968 yılında dünyaya geldiğinde Omar ve Gloria ilk ve tek erkek çocuklarına kavuştular. Diğer 3 çocuklarından herhangi birinin erkek olup abisinin imkanlarıyla futbolcu olması ihtimali bile kötü.

Batistuta sporla ilgili bir çocuktu ancak gönlünün meyli öncelik futbola değil basketbola oldu. İyi ki de öyle olmuş. Çeviklik, zıplama gibi yeteneklerinin temelini basketboldan aldığını düşünmek pek yanlış olmaz sanırım.

Basketboldan, futbola geçişi 10 yaşındayken izlediği bir sihirbaz sayesinde oldu Batistuta'nın. 1978 Dünya Kupasında, daha sonra istatistik olarak gölgede bırakacağı Mario Kempes'in oyunu onu adeta büyülemişti. Futbola gerçekleşen gönül kaymasına, ayaklar ve beyinde eşlik edince Plasente kulübünde buldu kendini Omar. Daha sonra Reconquista formasıyla katıldığı turnuvada Newell's Old Boys'u finalde geçerken rakip ağları 2 golle sarsmasını bildi Batistuta.

Ülkemizde üç büyükler kendilerini gol atan futbolculara talip olması gibi Newell's Old Boys'da Batistuta'ya talip oldu ve 20 yaşındaki Batistua 1988 yılında ilk profosyonel sözleşmesine imza attı. Batistuta'yı ısrarla takımında görmek isteyen teknik direktör Marcelo Bielsa ileride oyuncusunun milli takımda da hocası olacağını o zaman bilmiyordu.


Ailesinden ve sevgilisinden uzak, takımının maçlarını oynadığı stadyumdaki küçük bir odada kilo problemi ile savaşan bitik bir genç olmuştu sezon ortasında. Kilolarından dolayı istediğini yapamıyor, profosyonel yaşama ayak uyduramamaktan korkuyordu. Bu bocalama onu takımından uzaklaştırdı. 24 maçta 7 gol attığı sezonun ardından Başkent takımlarından Deportivo Italiano'ya kiralandı.

Başkentin havasının iyi geldiği Batistuta takımında Carnavale Cup'ta attığı 3 gol ile kupanın gol kralı olurken, gözler yine ona çevriliyordu. Ve bu gözlerden biride Arjantin'in en iyi 2 takımından biri olan River Plate'ti.

1989-90 sezonunun 2. yarısında Batistuta, Arjantin futbolunun 2 lokomotifinden birinde zirveye doğru yol alıyordu. Her futbolcu için özel hocalar vardır. Onların yönettiği takımlarda rahattırlar ve yeteneklerini sergileme konusunda sıkıntı çekmezler. Hocalarıda onlara güvenir. Bir de bunu tersi durumlar vardır ki F.Terim-Yıldıram, F.Terim-F.Tekke, F.Terim-İ.Toroman buna örnek olabilir. Bir örnek daha vermek gerekirse herhangi bir hoca ile Semih Şentürk gibi. Daniel Pasarella'nın takımın başına gelmesi ile kadroya girmekte sıkıntı yaşayan Batistuta sezonu 7 maç, 4 gol ile tamamladı. River macerası sırasında uzunca bir süre sahadan uzak kalan Batistua için işler hiç iyi gitmiyordu.

1990-91 sezonunda Batistuta artık River Plate'in değil Boca Juniors'un futbolcusuydu. Uzun süre oynamamış olmanın vermiş olduğu formsuzluk ve güven eskikliğini aşmak hiç kolay olmayacaktı Batistuta için. Batistuta'nın şansı sadece takım değiştirmek değil Boca'nın da hoca olarak Oscar Tabarez'i getirmesiydi. Yeni teknik patronun desteği ve güveni Batistuta'yı o yıl Arjantin'de gol kralı yaptı.

Lokaldeki başarı Batistuta'ya milli takım kapılarını araladı ve Copa America kadrosunda kendine yer buldu. Şili'deki turnuvayı da 6 golle golle tamamlayan Batistuta "altın ayakkabının" sahibi oldu.


Altın ayakkabısını da bavuluna koyan Batistuta için rota Avrupa'nın en zorlu liglerinden biri olan Seria A'ydı. Floransa'daki ilk sezonunda 13 gol atan Batistuta Fiorentina taraftarının gönlünde yavaş yavaş yer etmeye başladı.

Ertesi sezon daha iyi bir derece bekleyen taraftarlar için tam anlamıyla bir yıkımdı. Fiorentine kadrosundaki yıldızlara rağmen küme düşmekten kurtulamadı. Batistuta'nın 16 golu ise takımı ligte tutmaya yetmedi. Sonbaharda sert bir rüzgarın ağacın yapraklarında bıraktığı tahribatı, küme düşme hali Fiorentina'ya yaşattı. Stefan Effenberg, Brain Laudrup bir bir gemiyi terk ederken, Batistuta Barça'nın teklifini elinin tersiyle geri çevirdi.

Bir önceki sezon attığı 16 gol takımı ligde tutmaya yetmezken, ertesi sezon attığı 16 ile takımın Seria A'ya çıkmasına yetti.

1994 Dünya Kupasındaki Maradona felaketi ile çalkananan takımın en formda oyuncusuydu ve turnuvayı 4 golle tamamladı. Turnuvanın ertesinde İtalya'da da fırtına esmeye devam eden Batistuta sezonun ilk 11 maçında 11 gol atarak Enzio Pascutti'nin rekorunu kırdı. Sezonu 26 golle tamamlayan Batistuta'nın adı artık "BatiGOL"dü.


Ertesi sezon İtalya Kupası'nın ve Süper Kupa'nın sahibi Fiorentina'nın en önemli yıldızıydı.

Kupa Galipleri Kupasında Barcelona'ya attığı muhteşem golden sonra yapığı "sus" işaretine Nou Camp'ta ki 80.000 taraftarın kayıtsız şartsız uyması hala izlenmeye değer bir futbol enstantanesi olarak akıllarda.

1998 Dünya Kupasında Arjantin çeyrek finalde Hollanda'ya elenene kadar 5 gol attı ve bunların 3 tanesini Jameika maçında kaydederek Dünya Kupalarında birden fazla hattrik yapan 4 oyuncudan biri oldu.

Fiorentina'daki misyonunu tamamladığını düşünmeye başladığı sırada takımın başına Trapattoni getirildi ve sezona muhteşem bir giriş yapan Fiorentina, Batigol'ün sakatlanması ile bocalamaya başladı ve ligi 3. olarak bitirdi. Bu 3.lük Fiorentina için Şampiyonlar Ligi demekti.

Aziz Yıldırım'ın deyimiyle "tekrarlanmayan başarı tesadüftü" ve Fiorentina sezonu 7. sırada bitirip, Avrupa sahnesinden de erken ayrılmak zorunda kalınca BatiGOL için artık ayrılık kaçınılmazdı. Geride oynanmış 269 maç ve 168 gol bıraktı.

35 Milyon $ karşılığında başkent yollarına düştü Batistuta. Bordo, dar kesim formanın içinde sadece erkek değil pek çok bayan hayrana da sahip olacaktı Batistuta.

Fatih Terim Batistuta'nın boşluğunu Nuno Gomez ile doldurmaya çalışadursun, Batistuta Roma'da adım adım şampiyonluğa gidiyordu. İlk sezonunda tam 20 gol atan BatiGOL'ün bu performansı Roma'ya 1983'ten beri hasret kaldığı şampiyonluğu getirdi.

Fiorentina karşında maçın 83. dakikasında attığı golden sonra herkes sevinçten deliye dönmüşken, yönetmen bir kişiye odaklanmıştı. Gözlerinden yaşlar akan Batistuta'ya. Riyakarlık yapmadan, "Gole sevinemedim, içimde bir burukluk oldu" gibi saçma sapan beyanatlar vermeden sadece 2 damla göz yaşı ile hiç bir kelimenin anlatamayacağı şeyleri anlattı televizyon başındaki herkese.


Montella ile 9 numara polemiğine girmeden 18 numarayı tercih etti. Attığı 20 golden sonra forma numarasını 20 olarak değiştirdi. Yaşı 33 olduğu sezon da 33 numarayı giyen BatiGOL Roma formasıyla 63 maçta 30 gole imza attı.

2003 sezonunda İnter'e kiralık olarak gidip 12 maça çıkan BatiGOL 2 gol attı.

1991 yılında ayak bastığı İtalya'dan 2003 yılında ayrıldı Batistuta. 344 maçta tam 200 gole imza atıp pek çok veteranın son durağı olan Katar'a gitti.

Al Arabi takımında 22 maçta 30 gol atan BatiGOL 2005 yılında futbol severleri öksüz bırakarak yeşil sahalara veda etti ve çocukluk aşkı olan karısı, Irina ve çocukları ile birlikte Avusturalya'ya yerleşti.

Geçirdiği sakatlıklardan kurtulup yeşil sahalara yeniden döndü. O artık bir golf ve polo tutkunu.

Forvet klişelerinin hepsini kendinde barındıran belkide tek futbolcuydu.

Hava toplarında etkiliydi.

Bire birde affetmezdi.

Çok iyi alan boşaltıp arkadaşlarına pozisyon hazırlardı.

Adam eksiltme özelliği üst düzeydeydi.

Mesafe tanımayan şutları vardı.

Süratliydi.

Vs.

Vs.

Yukarıdaki övgülerin tamamı Gabriel Omar Batistuta'nın tescilli özellikleridir.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu adam futbolun güneşi.. Gol makinasi demek coook yersiz ve az kalır.. Bu adam Golcülügün mucidi..