- Spor Toto Süper Lig'i 2. sırada tamalayan takımımız artık Şampiyonlar Ligine direk katılıyor. Sahi birinci takım nerde?
- Play-off'un bir başka meyvesi ise Bursaspor üzerinden bize göründü. Bir önceki sezon 6 maçta sadece 2 gol atabilen Yeşil-Beyazlılar, Anderlect ile oynadığı 2 karşılamada 3 gol buldu. Belçika'daki maçta Bursaspor son ana kadar tur şansını canlı tuttu. Ancak unutulmamalı ki Belçika'da da Play-off sistemi varAnderlect bu sisteme daha adapte yani Bursaspor'u elemesi gayet olağan. Anderlect yerine liginde play-off olmayan bir takım olsaydı kesin elerdik. Bu arada 5 maç seyircisiz oynama cezası vardı noldu?
- Son olarak aslında bir kaznaım olmasa da Play-off sisteminide herkesin herkesi yenebileceği heycanlı bir statü olduğunu kanıtlayan bir şeyden bahsetmek istiyorum. Beşiktaş ilk maçı 3-0 kazanmış. Rakip Rusya 2. liginden. En iyi futbolcusu Beşiktaş'ta olsa pişmesi için Bankasya'ya kiraya verilir. Ve maç Alania'nın üstünlüğü ile bitti. İşte bu 90 dakika play-off'u garantilemiş takımların maçlarının ne şekilde geçeceğinin göstergesi.
26 Ağustos 2011 Cuma
Play-Off'un 1. Gün Kazanımları..
24 Ağustos 2011 Çarşamba
Element Uydurmak..
İSPANYA
İtalya futbol konusunda bizim gibi kabız olmamış bağırsaklarını temizlemiş bir ülke. Ama onların yayıncı kuruluşu çok zarar etmedi sanırım ki lig olduğu gibi oynanadı. Kimse boncuk aramadı.
Fransızlar Lyon hegamonyasından önce 6 sezonda 6 farklı şampiyon gördü daha ne olsun.
Yunanistan da bizim gibi şike skandalı ile çalkalandı, önce düşürdü sonra (-) puan cezası verdi. En sonunda amatör lige düşürdü. En kötü karar kararsızlıktan iyi midir ki?
33 maç sonunda ilk 6’ya giren takımlar ayrı, son 6’da yer alan takımlar ayrı iki lig oluşturur. Topladıkları puanlar aynen devam etmekle birlikte takımlar kendi gruplarındaki rakipleriyle 1’er kez daha karşılaşır. 38 maç sonunda ilk 6 takımın yer aldığı grupta 1. olan takım Şampiyonlar Ligi’ne giderken, 2. öneleme oynar. Lig 3., 4. ve İskoçya Kupası şampiyonu Avrupa Ligi’ne gider. Alt grupta sezonu son sırada tamamlayan takım küme düşer. Puan eşitliği halinde genel gol averajına bakılır.
Bu sistem de Celtic ya da Ranger'ın sürekli şampiyon olmasının önüne geçememiş.
Her takımın birbirleriyle 2’şer kez karşılaştığı 30 haftanın sonunda ilk 6 sırayı alan takımlar ayrı bir lig oluşturur. Bu ligde takımlar sezon boyunca toplanan puanın yarısıyla başlar ve ilk sırada bitiren takım şampiyon olur. Bu playoff ligini 1. ve 2. bitirenler Şampiyonlar Ligi önelemesine, 3. bitiren ise Avrupa Ligi’ne katılır. Normal sezonu 7 ile 14. sıralar arasında bitiren 8 takım 4’erli 2 gruptan başka bir playoff oluşturur. Her iki grupta 1. olanlar aralarında iki maç oynar. Kazanan takım yukarıdaki grubun 4.’yle eşleşir ve bunu kazanan da Avrupa Ligi’ne giden son takım olur. Normal sezonu son 2 sırada bitiren takımlar küme düşer. Puan eşitliği halinde önce galibiyet sayısına bakılır.
İşte bizim bire bir kopyaladığımız statü bu statü. Takım sayıları farklı sadece. Sonuçta bizde amaç derbi sayısını hatta daha açık söylemek gerekirse Fenerbahçe-Galatasaray maçlarının sayısını artırmak.
Tablo ortada. Şampiyonunu play-off ile belirleyen Belçika ligini örnek aldık ve Avrupa Şampiyonasına gitmek için en büyük rakibimiz de Belçika belki bu uygulama ile onları geçebiliriz. Dahice bir fikir.
Gönderen Kerem Akbaş zaman: 8/24/2011 03:48:00 ÖS 0 yorum
Etiketler: Beyin kıvrımlarından akanlar, TFF
23 Ağustos 2011 Salı
Dekoder-On / Play-Off - Bi' Kereden Bişey Olmaz.
Bu gün yani 23.08.2011 tarihinde Yıldırım Demirören, kulüp başkanlarının konuşmasına nasıl izin verdiğini anlamadığımız şekilde "Yeni sisteme geçtik, dekoder alın" dedi.Bu açıklama bile başlı başına bir çarpıklığı gün yüzüne seriyor. Avrupa'nın yaşadığı ekonomik krizde Yunanistan borçlarını ödeyemez duruma geldi ve Avrupa Birliği üye ülkeleri tarafından 2 kere kurtarıldı. Digitürk'te aynı Yunanistan gibi elindeki en büyük değer olan belki de varlığının tek dayanağı olan Süper Lig yayın hakları için uçuk bir rakam verdi. Yunanistan'da son 3 yıldaki ortalama maaş artışı %60 oldu. Yani devlet ve özel sektörün giderleri %60 oranında arttı. Digitürk'te karşısında rakip bulduğu için ödediği meblayı neredeyse %50 oranında artırdı ama sonuç ortada. Gelir gideri karşılamıyor.
Tv karşısında, canlı yayında ihalede fiyat artırırken bunları düşünmemiş olmaları düşünülemez. O zaman akıllara gelen play-off sistemi daha ihale yapılmadan birilerine çıtlatılmış. Yangından mal kaçırır gibi liglerin başlamasına -ki resmi olarak ligler başladı- 2 hafta kala böylesine önemli bir statü değişikliğini kulüplerin kabul etmesi sadece para birimi ile açıklanabilir.
Şimdi baştan düşünelim.Digiturk kaldıramayacağı bir yükün altına girdi. Kulüpler fazladan 10-12 maç oynamayı göze aldılar.Ki bu da maç başına para alan futbolcular düşünüldüğünde 3-4 milyon € yapar kulüp bazında. 4 takımlı bir play-off düşünülürse sadece 4 takım için bu 15 milyon € yapar. Kulüpler böyle bir gidere katlanmayı göze aldıklarına göre kazançları bundan fazla olacak ve bu kazanç yayıncı kuruluş tarafından karşılanacak. Yıldırım Demirören'in böylesi bir statü değişikliğini anlatırken 2. cümlesinde "dekoder" kelimesinin geçmesi bu paranın taraftar tarafından ödeneceğini gösteriyor.Ama ben ödemeyeceğim. Madem endüstriyel futbolun kurallarına göre bir oyun oynanıyor ve ben müşteri olarak onların tek para kaynağıyım ben yokum bu işte. Bana yarı dolu sattığın tüp evime giren son tüp ise bu defolu ve bana sorulmadan en azından 1 hafta bile tartışılmadan bütün kulüplerin balıklama atladığı statü de ayıplı maldır. Endüstri, tüketici ile var olan bir yapıdır ve yine söylüyorum ben yokum.
La Liga'yı neden seyremiyoruz? Çünkü futbolcular grevde. Bizim futbolcular önlerindeki maça bakmaktan arkalarından çevrilen olaylardan habersiz. Hakan Şükür bile "Abilerimiz daha iyi bilir" kıvamındayken bu futbolcuları tek harekete geçirecek şey tatillerinin kısalması olacaktır. Örgütlenme ve hakkını koruma konusunda sınıfta kalan bir ülkenin futbolcularından bunu beklemek de pek olası değil.
Statü konusu ise ayrı bir muamma. Avrupa'dan hangi futbolcuyu alacaksın artık bu kadar uzun bir fikstüre? İlk 4 takım play-off yapacak. 1. ile 4. arasında normal sezonda 16 puan fark varsa 4. olanın şampiyon olma şansı zaten yok. O zaman 4. takım kime yatarsa onu şampiyon yapabilir. Sezonu tek puan ile bitiren kulüpler federasyondan "yarım puan" borç alacak ve play-off sonunda iade edecek. Yani yarım puan ile şampiyonluk kaçabilecek. V.S.
Medeni Kanun İsviçre'den, Ceza kanunu İtalya'dan, Futbol Statüsü Belçika'dan.
Bu gün oyun-kapandı.. Play-Off..
Gönderen Kerem Akbaş zaman: 8/23/2011 09:17:00 ÖS 1 yorum
Etiketler: Beyin kıvrımlarından akanlar, TFF
17 Ağustos 2011 Çarşamba
Rotterdam Roots of Robin van Persie
Genç Ian Wright'ın Geç Kalmış Öyküsü
Bazen herşeyin bir arada olması, olması gerekeni ortaya çıkartmaz, Ian'ın dünyası da aynı şekilde.
Futbol sevgisi ile genç takımlarda ve okul takımlarında futbol oynamaya başladı. Herkes tarafından bir futbolcu olacağına kesin gözüyle bakılırken Brighton&Southend ile yaşadığı başarısız deneme süresi sonrasında futbol hayallerini bir kenara bırakıp tam zamanlı bir iş buldu kendine.
Bu tam zamanlı iş, tam manasıyla "sıvacılıktı".
Ian, Dulwich Hamlet ile yarı zamanlı futbol oynarken C.Palace gözlemcisi Peter Prentice'ın dikkatini çekti ve Selhurst Park'ta denemeye davet edildi. Ve genç Ian Wright'ın yaşı sadece 21'di.
Steve Coppell'ın belki de en büyük şansı o anda Wright'ın denemeye gelmiş olmasaydı. Ian tam 21 yaşında C.Palace ile profosyonel sözleşme imzaladı.
Kısa sürede takımın değişmez elemanı olan Wright o sezonu 9 golle takımın en golcu 2. oyuncusu olarak tamamladı.
Palace ile 87-88 sezonunda 23, Premier Lige çıktıkları ertesi sezonda ise 33 gol atarak taraftarlar tarafından Yılın Oyuncusu seçildi. Ian Wright geç başladığı futbolda kaybettiği senelerin öcünü alıyordu.
Sonraki 5 yıl boyunca Ian Wright sürekli manşetleri süsledi. 1990 yılında kariyerindeki en önemli karşılaşmaya çıktı.Man Utd ile FA kupası finalinde yedekten gelerek 2 gol kaydetti. 3-3 biten karşılşmanın tekranında Palace, Man Utd'ye 1-0 ile boyun eğdi.
Sonraki sezon C.Palace en başarılı lig performansına imza atarken Wright 25 golle, lig üçüncülüğünde ve Zenith Data Systems Cup'ın kazanılmasında önemli bir rol oynadı. Artık giydiği formaya büyük geliyordu Ian.
Ertesi sezonun sonunda 277 maçta atılmış 117 gol ve Place kasasına girmiş 2,5 milyon £ ile Ian Arsenal'ın yolunu tuttu.
7 sezon aralıksız Gunners'ın formasını giydi. 288 maçta 185 gol attı. 2 lig şampiyonluğu, 2 Fa cap şampiyonluğu kazandı.
94-95 sezonunda Arsenal ligi tarihinde ilk defa 12. sırada bitirdi. 95 yılının şubat ayında manajer George Graham futbolculardan usulsüz para aldığı iddası sonucu takımdan uazkalaştırıldı. Kulübe tam bir kaos hakimdi ancak Wright bu fırtınada gemisini limana sağ sağlim yanaştıran bir kaptan gibi hiç etkilenmeden çıktı bu psikolojik ortamdan. O sezonda tam 25 gole imza atan Wright ayrıca dramatik bir şekilde 100. golünü eski takımı Palace'a attı.
Ayrıca 1995 yılında finalde Nayım'ın golü ile kaybedilen Kupa Galipleri Kupasının her turunda gol atan Wright ayrı bir ilke imza atma şansını Zaragoza karşısında kaybetti.
Ertesi sezon Premier Lig belki de ilk 10'a girebilecek forvet ikililerininden birine ev sahipliği yaptı. Ian Wright'ın partneri Dennis Bergkamp oldu. Ian o sezon çoğunlukla yedek kalsa da 15 gol ile sezonu tamalamayı bildi.
Arsenal'de Henry kırana kadar en çok gol atan oyuncu rekoru Ian Wright'taydı. Arsenal'da oynadığı ilk 6 sezonda takımın en golcü ismiydi.
98'de Arsenal'dan ayrıldı. Futbol'u bıraktığı 2000 yılına kadar West Ham, Nottingham Forest, Celtic ve Burnly'de oynadı.
İngiltere milli takımı ile 33 maça çıktı, 9 kez gol sevinci yaşadı.
37 yaşında futbolu bıraktı. 16 sene önce sıvacılıktan kahramanlığa uzaman bir yolun başındaydı. 16 senenin sonunda Arsenal taraftarının kahramanı olmayı başardı.
Eminim ki futbolcu olmasaydı da sıva yapmaya devam etseydi yaptığı sıvalar attığı gollerdeki sanattan nasibini zaten alacaktı.
Bu öykü aslında şairin dediği gibi,
"Hiçbir şey için geç değil"
"Ve geç değil bir şey için hiçbir şey"
Ayrıca Semih genç kalıyor bu kriterlerde.
12 Ağustos 2011 Cuma
Giden Neden Gider? Arda ve Tuncay'ı Anlamak Üzerine
Tuncay Şanlı'nın 4 sene önceki gidişini anlamayanların, bugün Arda'nın gidişini anlamasını beklemek saçmalık. Tuncay, o gün şampiyon olduğu için üstüne atılan ayran ve sulardan kaçıp, 2.'nin şampiyonu alkışladığı bir futbol diyarına gitmeye karar verdi. Çok garip olmasa gerek.
Tuncay'ı yıkayan suların savunması da "ManUtd'ın Chelsea'yi alkışladığı gibi Galatasaray'da Fenerbahçeyi alkışlar mı?" tartışmaları dedi ulemalar.
Tuncay'ı o zaman nasıl gönderdilerse, Arda'yı da öyle gönderdiler.
Bu yazıyı işyerinde okuyanlar kaç kere beraber çalıştığı insanlardan yaka silkip, ceketini alıp gitmek istedi? Bunu yapanların sayısı, bunu isteyip yapamayanlardan oldukça azdır. Herkes daha iyi bir ortamda yaşamak ister. 100 kişiye Hakkari'de mi banka müdürü olmak istersin İstanbul'da mı diye sorsalar %99 İstanbul cevabı gelir.
Arda'nın da gidişi aynı Tuncay gibi işte tam da bu sebeptendir. Onlar futbolun iş olarak görüldüğü, kaybetmenin oyunun bir parçası olduğu yerlere gittiler. Tuncay istese Türkiye'de şimdi kazandığının çok daha fazlasını kazanabilir ama o oynamasa da az da kazansa Avrupa'da kalıyorsa bizim ulemaların ıskaladığı birşey vardır muhakkak.
Kelimelerden mucize yaratmanın alametifarikası Ali Ece düşündüklerimi şurda kelimelere dökmüş. Eğer buraya kadar yazılanlar size mantıklı geldiyse o yazıya da bir göz atın.
adipower Predator® : adidas’ın futbol dünyasına en son hediyesi -advertorial-
O "üç çizgi"; dünya spor endüstrisine destek veren, sporun ve sporcunun gelişimini misyon edinen bir marka olan adidas tabi ki. Şimdi de, efsane Predator® ailesi içerisinde bu zamana kadar üretilmiş en mükemmel krampon olan adipower Predator®’ı futbol dünyasına tanıtıyor.
Futbolun bize eğlence olduğunu hatırlatma işi artık televizyon reklamlarına düşüyor. Tüm teknik ve taktik dehanın, fiziksel zorlukların ötesinde, tamamen yalın bir yeteneğin neler yapabileceğini gösteriyor reklamlar.
Bu yalın yeteneklerin teknoloji ile buluştuğu yerde ise devreye adipower Predator® giriyor.
Kaká (Real Madrid FC), Nani (Manchester United FC), Xavi (FC Barcelona), Van Persie (Arsenal FC), ve Gerrard (Liverpool FC) gibi dünyaca ünlü futbol yıldızları, yeni adipower Predator®’ı test ederek, yaptıkları yorumlar ile ayakkabının geliştirilmesine katkıda bulundu.
Açık mavi-elektrik sarısı ve siyah-kırmızı renk kombinlerinin kullanıldığı yeni adipower Predator®, Ağustos 2011’den itibaren adidas mağazalarında satışa sunulacak.
9 Ağustos 2011 Salı
Dev Aynası
Muadilleri Barcelonalarda, Real Madridlerde bir kısmı Mancesterlerin United'ında oynarken Arda'ya yakışmaz Atletico. Nereden bakıyoruz kendimize? Alman pasaportları olmasaydı, ne Hamit ne Nuri ne de Arda La Ligadaydı şimdi.
Türkiye'de kalsaydı UEFA kupasının bir kulbunda da o tutsaydı diyeceğim Arda için ama UEFA kupasında kulp yok. O yüzden o kulbu Arda'nın gittiği takıma takalım. Çünkü bizim takımlarımızın hepsinin hedefi Avrupa'da final.
Arda gitmeliydi, gitti. Hasan Şaş gitmeliydi, gitmedi. Kendine gelebildi mi bir daha? Hayır..
Gittiği gibi döner "27 günü" garantileyip merak etmemek lazım.
Hem para da kazandırmadı mı?
Arda gitmeliydi ama Atletico Madrid'e değil?
Sen, Arda'nın gittiği takımı beğenmeyen sen, Forlan diye, Reyes diye, Ujfalusi diye yırtınmadın mı?
Forlan'a hangi formayı giydireceğini şaşırmadı mı Fotomaç editörleri?
Giden gider. Eğer sen 15 yılda sadece bir Arda çıkartırsan altyapından ve hala Ali Lukunku itransferin ile dalga geçiliyorsa, kalitesiz yabancı konusunda uzmanlık sınavına girse 100 alacak 100 yönetici Türk kulüplerini kuşatmış ve sen buna izin vermişsen. Başkanını cüzdandan ibret görmüşsen, Ronaldo'yu şahsi işi için, Diarra'yı takım için getirmiş başkana ses çıkartmamışsan.
Gider de gider..
Arda yolun açık olsun.
Gönderen Kerem Akbaş zaman: 8/09/2011 11:21:00 ÖS 0 yorum
Etiketler: Beyin kıvrımlarından akanlar
3 Ağustos 2011 Çarşamba
30 Mayıs 1993
Henüz 12 yaşında bir çocukken yaşadığım bu travma beni her zaman biraz şüphe ile yaklaştırdı futbola. Tuttuğum takımın çok kolay! kazandığı maçlar, ister istemez 30 Mayıs'ı refere etti bana hep. Bu gün geldiğimiz günde adına ister komplo deyin, ister Türk futbolunun bağırsak temizliği ortadaki durum vahim.
Kanserin hücrelerini 1993'te temizlenmediğinden, zinde güçlerin daha rahat hareket alanı bulduğu günlerin getirdiği bu gün tüm çıplaklığı ile ortada.
Peki ne istiyoruz. Bir kaç kendini bilmezin yaptıkları, geçmişi şan ve şerefle dolu camiamıza mal edilemez mi yine?
Yine ne şiş yansın ne kebap mı?
Yen kolun içinde mi kalacak?
Amacımız hakedenin kazandığı bir spor mu izlemek yoksa kişisel bağlantıları güçlü olanların egemenliğine mi girmek?
Kulüplerin adı ne olursa olsun, birilerini kurtarmak için yapılacak her türlü dalavereye karşı çıkmayacak mıyız?
Evet zor bir durum ama Yunanistan'da yargı kararın beklemeden 2 haftada verdi kararını, efendiler siz 2 ayda verin. Ama ipe un sermeyin.
Juventus küme düştü ne oldu? 3-5 sene kaybetti belki ama güvenmiyor musunuz artık İtalya ligine?
Futbol ekonomisi masalları da anlatmayın. Fenerbahçe düşerse maliyeti 1 milyar euro olurmuş. Sizin istediğiniz dürüst futbol mu paranın egemenliği mi?
Peki efendiler düşürülmenin maliyeti kaç euro olursa bir takımı düşürelim?
Sorular, sorular, sorular...
Temiz futbol için yapılacakları yapın ya da bir daha kimseye masal anlatmayın. Ben o masalı 12 yaşında radyodan dinledim. Adile Naşit'in sesinden değildi ama...
Gönderen Kerem Akbaş zaman: 8/03/2011 10:02:00 ÖS 2 yorum
Etiketler: Beyin kıvrımlarından akanlar